17 Kasım 2013 Pazar

İzlanda: 0 - Hırvatistan: 0

İkili maçların ilk ayağını iç sahada oynuyorsanız maçı kazanmak zorunda olduğunuz söylenir. Ancak bana kalırsa esas büyük avantajı sağlayan iç sahadaki maçta gol yememek. Maç 0-0 bile bitse, deplasmandaki her beraberlik sizin işinize gelir. Mesela uzatmaya giden maçta bile 90-120 arası bir gol bulsanız tur eldedir. 0-0 bitse, ilk maçı kazanmanın psikolojik rahatlığı da yoktur. Açıkçası eşleşmenin içerideki ilk maçındaki 0-0'lık beraberliği, 2-1'lik galibiyetten daha çok tercih ederim. Evet, 2-0 > 4-1

İzlanda da bunu başardı. Ülke nüfusunun yüzde 10'unun bilet talebinde bulunup sadece 10 bin şanslı kişisinin izleme şansı bulduğu maçta tarihi bir 0-0 elde ettiler.

Aslında İzlanda öncesi döneminde Lars Lagerback, çalıştırdığı takımları daha defansif bir anlayışla oynatmasıyla meşhurdu. Bu anlamda göreve geldiği ilk zamanlarda, az gol atıp yiyen İzlanda için biçilmiş kaftan olduğu görüşündeydim. Ancak zamanla hem İzlanda takımı değişti, hem de 65 yaşındaki teknik adam... 2011'deki 21 Yaş Altı jenerasyonunun güçlü yönü, çoğunluğu Eredivisie tedrisatından geçmiş hücum hattıydı. Bu durum takım mantalitesinde değişime gidilmesini kaçınılmaz kılıyordu. Uygun adam Lagerback değildi. Ancak kurt hoca, malum İskandinav inadını bir kenara bıraktı. Genç oyuncuları A takıma harika şekilde monte etti ve oyun anlayışını gençlere göre belirledi. 65 yaşındaki teknik adam belki de hayatında ilk kez hücum futbolu oynatıyordu çalıştırdığı bir takıma. Bunun meyvesi İzlanda tarihinde ilk kez ulaşılan grup ikinciliği oldu.

Lagerback maç öncesi yaptığı açıklamada güçlü yönlerinin hücum olduğunu ve goller bulmaları gerektiğini söylemişti. Ne var ki Finnbogason'un ilk yarıdaki pozisyonu dışında net pozisyon elde edilemedi. İkinci yarının başındaki kırmızı karttan sonra da oyun tek kaleye döndü. Kırmızı kart haksızdı ve Lagerback maçtan sonra bundan yakındı. Ancak iyimser bir görüşle, o kırmızı kart İzlanda'nın tamamıyla savunmayı düşünmeye başlamasına sebep oldu. Hücumu da aklının bir köşesinde saklayan İzlanda 10 kişi kalmasaydı pozisyon bulmasına rağmen kalesini bu kadar iyi savunamazdı. Kaleci Haldorsson'un müthiş performansıyla da 0-0 kurtarıldı.

İkinci maçlar öncesinde Hırvatistan cephesinde özellikle oynattığı alışkın olunmayan 4-2-3-1 taktiği sebebiyle Niko Kovac'ın yeterliliği sorgulanmaya başlandı. İzlanda'da da ise Lagerback'ın ekibi Dünya Kupası'na katılmış kadar şen. Moral açısından İzlanda 1-0 önde. Özel sıcak üflemeli pompalı brandayla korunan zemine rağmen, o zeminde bileğini burkan Sigthorsson, muhtemelen ikinci maçta oynamayacak. Ajaxlının yerine Gudjohnsen ilk 11 başlayabilir. Olur a, İzlanda tarihinin en önemli maçında, İzlanda tarihinin en kariyerli oyuncusu sahada olur, onun attığı son dakika golüyle ülkesi Dünya Kupası'na gider. Salı akşamına kadar ülkede yaşayan 320 bin kişi aynı rüyayı görecek şüphesiz.

İlk videodan ilk maçın özet görüntülerine, ikinci videodan da tam maça erişmek mümkün.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder