17 Ekim 2011 Pazartesi

Oksitanya kupaya hazır



Boris by utkugk


2012 yılında Kuzey Irak'ın Erbil şehrinde düzenlenecek olan VIVA World Cup organizasyonunun geçtiğimiz ay aynı şehirde tanışma toplantısı vardı. Toplantıya katılmak için yolu İstanbul'dan da geçen Oksitanya temsilcisi Boris'i dönüş yolunda yakaladım ve kendisiyle ülkesinin futbolu, NF Board ve VIVA World Cup konularına dair hoş bir röportaj gerçekleştirdim. Son derece keyifli bir arkadaş olan Boris'e, bana kendisiyle tanışma fırsatı verdiği için çok teşekkürler. Yukarıdaki röportaj, buradan da indirilebilir.

---

Last month, there was a meeting in Erbil city, Northern Iraq area about the upcoming VIVA World Cup organisation which will take place in the same city in next June. I have intercepted Occitania Board member Boris in İstanbul, on his way back from Erbil and made an enjoyable interview about Occitania football, NF Board and VIVA World Cup events. Thanks so much to Boris who is also a very pleasant person to know, so that i could have met him. The interview (on the bar), can be downloaded also, here.

---

Le mois dernier, il y avait une réunion à Erbil ville, zone nord de l'Irak sur, la prochaine VIVA World Cup organisation qui aura lieu dans la même ville en Juin prochain. J'ai intercepté le membre du conseil Occitania, Boris à Istanbul, sur le chemin du retour à Erbil et nous avons fait une interview à propos agréables le football de Occitania, NF BOard et VIVA World Cup événements. Merci beaucoup à Boris, qui est aussi une personne très agréable, afin que je puisse le rencontrer. L'interview (en haut), peuvent être téléchargés aussi, ici.



Ayrıca okulumuzun radyosu Radyovesaire'de sevgili Volkan Ağır ile birlikte icra ettiğimiz Efektifpas programında NF futbolu üzerine aynı röportajı da kullanarak gerçekleştirdiğimiz Türkçe hoş sohbet, buradan dinlenebilir ve indirilebilir.
---
On the radio programme which i am making with my dear friend Volkan Ağır, we have used the interview by three parts, with our conservation in Turkish language about NF football. It can also be listened or downloaded, here.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Hint Okyanusu Adaları Oyunları 2011

8. düzenlenen Hint Okyanusu Adaları Oyunları'nda futbolda şampiyon Seyşeller oldu. Oyunların ilk yapıldığı 1979'dan beri ilk kez finale çıkan ev sahibi Seyşeller, finalde Reunion'u normal süresi 1-1 biten maçın ardından penaltılarla 4-3 mağlup ederek altın madalyaya uzandı.

Hint Okyanusu Adaları Oyunları (orijinal adıyla Jeux des îles de l'océan Indien), düzenli olarak ilk kez 1979 yılında Réunion'da yapıldı. O tarihten önce Madagaskar, Mauritus ve Réunion'un kendi aralarında organize ettikleri ve yalnızca futbol müsabakalarının yapıldığı bir turnuva vardı. 1947'den 1963'e kadar aralıksız her yıl sürdürülen turnuva 10 kez Mauritus, 3 kez de Madagaskar şampiyon olmuştu. 63'te yapılan son oyunlardaki Mauritus-Madagaskar maçında oyun, maç 1-1'ken 53. dakikada iptal edilip Madagaskar şampiyon ilan edilince Mauritus bir daha kupaya katılmama kararı aldı. Bu da oyunların sonunun gelmesi demekti.
Maskot Kara Papağan

1974'te Réunion Olimpiyat Komitesi, Hint Okyanusu ülkelerinin katılımına açık bir spor organizasyonu düzenlemeye karar verdi. IOC'nin de tanıdığı oyunların ilk ismi Hint Okyanusu Oyunları'ydı. Ancak Sri Lanka daha sonra ilk oyunlara katılamayacağını açıkladığından, oyunların adı Hint Okyanusu Adaları Oyunları olarak değişti.
İlki 1979'da Réunion'un Saint Denis şehrinde yapılan organizasyonun sekizincisi, 5-14 Ağustos tarihleri arasında Seyşeller'in Victoria şehrinde düzenlendi. Komor Adaları, Madagaskar, Maldivler, Mauritus, Mayotte, Réunion ile birlikte ev sahibi Seyşeller'in katıldığı oyunlarda birincilik 57 altın, 66 gümüş ve 58 bronz ile Réunion'un oldu. Seyşeller; 57 altın, 27 gümüş ve 39 bronzla ikincilikte kaldı. Tüm madalya listesi şurada mevcut.



Futbolda ise Seyşeller'in aldığı altın madalya, tarihlerinde ilk kez kazandıkları bir başarı. Futbolda oyunların tamamına katılan dört ülkeden biri olan Seyşeller'in (diğerleri Komor Adaları, Réunion ve Mauritus) daha önce bir gümüş, üç bronz madalyası vardı. Futbolda en başarılı ülke ise üç altın, üç gümüş, bir bronzla Réunion. Kazananların tam listesi ise şöyle;
1979      Réunion
1985      Mauritius
1990      Madagaskar
1993      Madagaskar
1998      Réunion
2003      Mauritius
2007      Réunion

Réunion, en başarılı takım olmasına rağmen bir FIFA üyesi değil. Mayotte ile birlikte bu oyunlara katılan iki Non-FIFA takımı oluşturdular. Katılan diğer takımlardan FIFA sıralamasında en üst basamakta yer alan ekip 149. Madagaskar olurken, onu 160. Maldivler, 175. Komor Adaları, 195. Mauritus ve 199. Seyşeller takip etti.

Kevin Betsy
Oyunlarda, futbolcuların çoğu kendi ülkelerinin takımlarında veya bu turnuvaya katılan diğer ülkelerin takımlarında forma giymekteydi. Buna rağmen Komor takımından üç, Mauritus ve Seyşeller'den de birer oyuncu Avrupa'da futbol yaşantısını sürdürmekte. Bu isimler, Komorlu Said Mhoudine (C.S. Visé - Belçika), Ali Mourad (Lassaraz - İsviçre), Abdullah Mfoihaya (Oslo City FC - Norveç), Maurituslu Jonathan Bru (Oliveirense - Portekiz) ve Seyşellerli Kevin Betsy (Wycombe Wanderers - İngiltere) idi. Komorlu Milwall oyuncusu Jimmy Abdou ise kadroya dahil edilmemişti.

Maçlar, 1800 kişilik sentetik çimli Stade L'Amite'de ve 10 bin kapasiteli, doğal çimli Stade Linité'de oynandı. Stade L'Amite'nin düzenlemesi, bundan 4 yıl önce FIFA'nın Goal projesi kapsamında yapılan yardım ile mümkün olmuştu.
Stade Linité
13 Ağustos'ta Stade Linité'deki finale gelene kadar Seyşeller, hiç maç kaybetmedi. Gruba 0-0'lık Komor beraberliği ile başlasalar da, diğer iki maçta Mauritus'u ve Maldivler'i 2-1 ve 5-1'lik skorlarla mağlup etmeyi başardılar ve lider olarak yarı finale çıktılar. Yarı finalde yan grubun ikincisi Reunion'u uzatmaların 118. dakikasında buldukları golle 2-1 yenince, tarihlerinde ilk kez finale çıkma başarısını gösterdiler.

Maldivler: 1 - Mauritus: 1
Diğer finalist Mauritus da Seyşeller ile aynı gruptan geldi. İlk tur grubundaki Maldivler beraberliği, Seyşeller mağlubiyeti ve Komor galibiyeti, onları ikinci yapmaya yetti. Yarı finalde son oyunların üçüncüsü Mayotte ile eşleşen Mauritus, rakibini penaltılarla 5-4 geçmeyi başardı. Böylece Mauritus, tek galibiyetle adını finale yazdırmış oldu. FIFA üyesi olmayan Mayotte ve Réunion ile turnuvadaki en düşük sıralı FIFA üyeleri Seyşeller ve Mauritus'un ilk dördü oluşturması dikkat çekti. Son finalist Madagaskar'ın henüz ilk turdan elenmesi de onlar için olumsuz bir netice oldu. Bir diğer hayal kırıklığı da Maldivler cephesinde yaşandı. Geçtiğimiz ayın sonunda FIFA Dünya Kupası elemelerinde eşleştiği Asya dördüncüsü İran'a deplasmanda 4-0 yenilse de, içeride aldığı sadece 1-0'lık mağlubiyet, takım için oldukça umutlandırıcı olmuştu. Mart ayında da AFC Challenge Cup elemelerinde grubu birinci bitirerek önümüzdeki yıl yapılacak turnuvaya katılma hakkı elde etmişlerdi. Bu oyunlardan sadece iki puan alarak ilk turda elenmek şüphesiz büyük hayal kırıklığı ve çalıştırıcı Diego Cruciani'nin koltuğunun sallantıda olduğunu söylemek mümkün. Takım ile alakalı bir söylentiye göre de Maldivli oyuncular, Ramazan ayına denk gelen oyunlarda sahaya oruçlu olarak çıkmıştı. Önümüzdeki günlerde bu sendromu atlatmak ve AFC Challenge Cup'a kadar iyi hazırlanmak, Maldiv futbolunun geleceği adına belirleyici olacaktır.

Seyşeller - Mauritus
Roche Cayman'daki Stade Linité'yi dolduran 10 bin kişinin izlediği final maçında ilk golü, 17. dakikada Mauritus kalecisi Ivahn Jose'den dönen topu tamamlayan Seyşellerli Kevin Betsy kaydetti. Bu golle tribünler ayağa kalksa da, ikinci yarı sıklaşan Mauritus atakları sonucunda 62. dakikada sahneye çıkan Jerry Louis takımını dengeye taşıdı. Normal süresi ve uzatmaları bu şekilde biten maçın penaltılarında 4-3 üstünlük kuran ev sahibi Seyşeller, altın madalyaya uzanan ekip oldu. 

Ivahn Jose - Mauritus
Mauritus çalıştırıcısı Akber Patel, Mayotte karşısında penaltılarda gösterdikleri başarıyı tekrarlayamadıklarının altını çizerken, binlerce taraftarının önünde oynayan Seyşeller'e kaybetmenin üzülecek bir durum olmadığını belirtti. Kaptan Ivahn Jose de elde ettikleri başarının önemine değinerek "Umarım bu ikincilik, Mauritus'un yeni jenerasyon futbolcuları için ileride kapılar açar." dedi. Seyşeller çalıştırıcısı Ralph Jean-Louis de "Bu, kelimelerle anlatılamayacak büyük bir başarı. Oyuncularım çok azimliydi ve bunu başardılar. Hepsi saygıyı hak ediyor." dedi.

Seyşeller

Oyunların üçüncüsü olarak bronz madalyayı kazanan ise Mayotte'yi 1-0 geçen Réunion oldu. Oyunların gol kralı da 3 golle Maurituslu Fabrice Pithia oldu.

A Grubu
4/8: Seyşeller 0-0 Komor
4/8: Maldivas 1-1 Mauritus
6/8: Komor 2-2 Maldivler
6/8: Seyşeller 2-1 Mauritus
9/8: Seyşeller 5-1 Maldivler
9/8: Mauritus 2-0 Komor
Sıralama: Seycşeller 7 (+5); Mauritus 4 (+1)
; Komor 2 (-2); Maldivler 2 (-4).


B Grubu
4/8: Madagaskar 1-1 Mayotte
6/8: Réunion 2-1 Madagaskar
8/8: Mayotte 2-0 Réunion
Sıralama: Mayotte 4 (+2); Réunion 3 (-1); Madagaskar 1 (-1).



Yarı Finaller
11/8: Seyşeller 2-1 Réunion
11/8: Mayotte 0-0 Mauritus (4-5 penaltılar)


Üçüncülük Maçı13/8: Réunion 1-0 Mayotte


FİNAL
13/8: Seyşeller 1-1 Mauritus (4-3 penaltılar)





8 Ağustos 2011 Pazartesi

Guernsey F.C.


Birleşik Krallık'a bağlı Manş Adaları'ndan biri olan Guernsey'den bir futbol takımı bu yıl ilk kez İngiltere liglerinde mücadele edecek. Guernsey Futbol Federasyonu'nun tam destek verdiği Guernsey FC, geçtiğimiz bahar aylarında kuruldu. Projenin amacı, adadaki iyi oyuncuların kendilerini geliştirmelerine imkan tanımak ve İngiltere liglerindeki devamlı rekabetçi ortamın içinde olmalarını sağlamak.

Daha çok offshore yatırım yapılabilecek vergi cenneti topraklardan biri olarak bilinen Guernsey'de, futbolun geçmişi aslında bir yüzyıldan önceye dayanıyor. İlki 1905'te yapılan ve iki dünya savaşı hariç kesintisiz devam eden Muratti Kupası; Manş Denizi'ndeki Guernsey, Jersey ve Alderney adalarının organize ettikleri üçlü bir turnuva. Kupanın ilk sahibi de Alderney'i 6-0, Jersey'i 1-0 mağlup etmeyi başaran Guernsey. Guernsey-Alderney maçı, adanın başka bir adaya karşı bilinen ilk maçı olarak kayıtlara geçmiş durumda. Şimdiye kadar yapılan 94 Muratti Kupası'nın 43'ünü kazanan Guernsey, 50 de ikincilik elde etti. Bu yıl geçtiğimiz mayıs ayında yapılan organizasyonda da finalde Jersey'e penaltılarda kaybettiler.

Guernsey'in devamlı katılım gösterdiği bir diğer organizasyon Ada Oyunları. Bu yıl geçtiğimiz temmuz ayında yapılan organizasyonda son derece başarılı sonuçlar alan Guernsey, finalde ev sahibi Wight Adası'na 4-2 yenilmişti. Futbol branşında toplam 9 kez katıldıkları oyunlarda, halihazırda 2 altın, 2 gümüş, 1 bronz madalya ile en başarılı ekiplerden biri olarak dikkat çekiyorlar.
2011 Ada Oyunları finali


Guernsey'de 1893 yılından bu yana düzenlenen bir futbol ligi var. Priaulx League adındaki ligde Belgrave Wanderers, Northerners, Sylvans, St Martin's, Rovers, Rangers ve Vale Recreation olmak üzere 7 takım mücadele ediyor. Bir de Jackson League adı verilen ikinci lig mevcut.


Geçtiğimiz yıl, ligi temsil eden bir takım FA Inter-League Cup'a katılmış ve finalde Liverpool County League'in takımını 5-2 yenerek kupanın sahibi olmuştu. Guernsey'in bu başarısı, kendilerine 2011 UEFA Regions Cup elemelerinde İngiltere'yi temsil etme hakkı vermişti. Regions Cup, tüm Avrupa'dan yalnızca amatör futbolcuların katılımına açık bir olan bir turnuva. Bu organizasyonda İngiltere'yi temsil etme hakkı kazanılması da Guernsey'in tarihindeki önemli başarılardan biri olarak gösterilebilir. Her ne kadar elemelerde grupta oynadığı 3 maçtan 1 galibiyet, 1 beraberlik, 1 mağlubiyetle ayrılan Guernsey turnuvaya ilk turdan veda etmek zorunda kalsa da (kaybedilen maçın Ankara Bölge Amatör Karması'na karşı olduğunu da ekleyelim) gösterilen başarı Guernsey'in İngiltere liglerinde mücadele etmesi için teşvik edici olmuştu.


Matthew Le Tissier
Geçtiğimiz mart ayından itibaren sürdürülen müzakereler sonucu Guernsey FC İngiltere lig piramidinde 10. basamak olarak gösterilebilecek Combined Counties League Division One'da mücadele etmeye hak kazandı. Bu süreçte aslen Guernseyli olan bir isim, Matthew Le Tissier'in adının altını çizmek gerek. 90'lı yıllarda Southampton formasıyla attığı spektaküler gollerle hatırlanan Le Tissier'in kardeşi Mark Le Tissier, Guernsey Futbol Federasyonu'nun başkanlığını yürütüyordu. Guernsey FC projesinin oluşumunda da çok önemli katkıları oldu ve şu anda kulübün yönetim kurulunda. Kulübün başkanlığını yürütme görevi ise, kendisine sunulan teklif sonucu Matthew Le Tissier'in omuzlarına yüklendi. Takımın teknik direktörü, milli takımın teknik direktörlüğünü yapan Tony Vance oldu. Lakapları "Yeşil Aslanlar". Adanın geleneksel renkleri olan yeşil-beyaz, forma rengi olarak belirlenirken, ikinci forma olarak gök mavisi rengi kabul edildi. Gök mavisi, Guernsey'in 1905 yılında oynadığı ilk milli maçta giydiği formanın rengiydi. Takımın oyuncuları ise geçtiğimiz ay Ada Oyunları'nda gümüş madalya kazanan ekibin oyuncuları olarak belirlendi. Guernsey çalıştırıcısı Tony Vance, yerel ligin de devam ettirileceğini, oradan gelecek oyuncuların da Guernsey FC'ye destek verebileceklerini söyledi.


Guernsey FC maçlarını kendi sahasında oynayacak. Combined Counties League'de ise Surrey, Hampshire, Middlesex ve Londra'dan takımlar mevcut. Ada federasyonu, deplasman takımlarının da seyahat masraflarını üstlenmeyi kabul etmiş vaziyette. Açıkçası Guernsey hükümetinin ve sponsor olan bahis firmasının açık desteği olmasaydı, takımın lige dahil olması ne derece mümkün olurdu şüpheli.

Guernsey FC - AFC Wimbledon - BBC
Takım, hazırlık maçlarında fena sonuçlara imza atmadı. Tarihinin de ilk maçı olarak gösterilebilecek karşılaşmada kendi sahasında ve 1060 taraftarın önünde güçlü AFC Wimbledon'a 6-5 yenilmesine rağmen olumlu sinyaller göze çarptı. İkinci maçında Bristol City'nin U-19 takımını 6-0 ile bozguna uğrattı. Son hazırlık maçında da iyi oyuna ve öne geçilmesine rağmen Horley Town'a 3-1 mağlup oldu. 


Ross Allen - BBC

Footes Lane - guernseyfc.com
Guenrsey FC'nin ilk resmi maçı ise geçtiğimiz cumartesi günü kendi sahası Footes Lane'de oynandı. Manş Adaları'nda oynanacak ilk İngiltere maçını izlemek üzere toplanan 1500 kişilik kalabalık, aynı zamanda takımlarının Knaphill'e karşı alınan 5-0'lık galibiyetine de tanıklık etmiş oldular. Bu durum, söz konusu lig için ciddi bir taraftar topluluğu ve ilk maçını oynayan bir takım için ciddi bir başarı demek. İkinci maç ise 9 Ağustos Salı günü, Hampshire'da Hartley Wintney takımına karşı oynanacak.




Menajer Tony Vance, takımın bir üst lige çıkabilecek kapasitede olduğunu düşünüyor. Takımın arkasında 65000 nüfuslu bir ada ve yoğun basın ilgisi var. Takımın birincil amacı bir üst lige çıkmaktan ziyade, rekabetçi ortamda oyuncuları hazır tutmak ve şüphesiz ülkedeki potansiyeli değerlendirmek. Ama kimbilir, belki de gün gelir Guernsey FC'yi İngiltere profesyonel liglerinden birinde, Division Two'da görebiliriz. O sene için önümüzde en az 6 sene var. Ama şimdilik, bu yeşil ada ülkesinde rüzgarın doğru yönden estiğini söylemek mümkün. Darısı, 106 yıllık rakipleri Jersey'in başına.

guernseyfc.com

7 Ağustos 2011 Pazar

Ligue 1 - 2011/12



İçinde barındırdığı spektaküler oyuncu azlığı, sakin geçen maçları ve iddaacıların favori "alt" ligi olması dışında 5 büyük ligin beşincisi kıvamındaki Ligue 1'da 2011-12 sezonu bugün itibarıyla başlayacak. Ligue 1 için marka değeri ve UEFA ülke katsayısı bakımından günümüz itibarıyla İngiltere-İspanya-Almanya-İtalya dörtlüsüyle yarışması günümüz itibarıyla zor görünüyor. Deloitte'in raporuna göre, seyirci ortalamasının arka arkaya üç sezondur düşüşü ile 20 bin'in altına inmesi, diğer büyük ligler arasında en düşük gelir artışı (%2) kaydetmesi, üstüne de kıtasal organizasyonlardaki başarısızlıklar; bugün Avrupa 6. Portekiz'in Fransa ile neredeyse aynı lig puanına sahip olmasına sebep oldu (45.344 ve 45.096).

Tüm bunlara rağmen Fransa ligini izlemek için geçerli sebeplerimiz de mevcut. Örneğin tüm Avrupa genelinde Gini katsayısı en düşük lig olması. Zira son dört sezonda Avrupa'da dört farklı şampiyon çıkaran herhangi bir lig yok. Bu durumda Fransa'daki kulüplerin denk bütçede kalmalarını şart koşan Direction Nationale du Controle de Gestion'un etkinliğinden bahsetmek olası. Fransa'da sezon sonunda kulüplerin finansal raporlarını denetleyip, yaptırımda bulunma yetkisine da haiz bir kurum olan DNCG'nin UEFA'nın finansal fair-play uygulamasına da ilham kaynağı olabileceği konuşuluyor. Temel itibarıyla kaynağı belirsiz harcamaların ve har vurup harman savurmanın önüne geçmeyi amaçlayan DNCG ilkeleri, ilerleyen zamanlarda Paris St. Germain'in başına bela olacakmış gibi. Ancak geçmiş için konuşacak olursak, 7 yıllık Olimpik Lyon hanedanının yıkılmasıyla, Avrupa'daki puantaj anlamında heyecan katsayısı en yüksek, şampiyonunun en çok puan ve maç kaybettiği lig olması, Ligue 1'ı her daim takip edilesi kılıyor. Ayrıca eklemeden geçmeyeceğim, Canal + ve Orange'ın yayınlarının kalitesinin de, her ne kadar bazı atakları ofsayt kamerasından yayınlamakta ısrarcı olsalar da (!), çok başarılı olduğu söylenebilir.

2011-12 sezonu için takımları teker teker inceleyelim;


-AC Ajaccio
Guillermo Ochoa
2006'dan beri mücadelesini sürdürdüğü 2. ligde geçen uzun yıllardaki en büyük başarısı 9. luk olan Korsika temsilcisinin kara talihi geçtiğimiz mayıs ayında değişti. Ligde oynadığı son 5 maçın 4'ünü kazanarak ligi ikinci bitiren Ajaccio, özlediği Ligue 1'a da yeniden "merhaba" demiş oldu. Geçtiğimiz sezon en çok forma giyen ve en çok gol atan isim, tecrübeli Jean François Riviere ile yollarını ayıran Ajaccio, yerini St Etienne'den hatırladığımız Brezilyalı golcü Ilan ile doldurdu. Bir diğer kilit transferleri ise 36 yaşını doldurmuş Thiery Debes yerine alınacak iyi bir kaleciydi. Meksikalı Guillermo Ochoa'dan uygununu bulamazlardı sanırım. Pırpır diye tabir edilen oyunculardan ofansif orta saha Frederic Sammaritano da yeni sezonda ikametgahını Auxerre'den Korsika'ya aldırdı. Geçen sezon mavi-beyazlı formayı 34 kez giymişti. Marsilya'da çok da umduğunu bulamayan Leyti N'Diaye ve Le Mans'dan Samuel Bouhours savunmaya takviyeler, ki Ajaccio'nun geçen sezon Ligue 2'nün en az gol yiyen ikinci takımı olduğunu hatırlatalım. Ajaccio'nun diğer yenileri de Sedanlı sol açık Damien Tieri ve Grenoble'un sol beki Jackson Mendy. Şansa bak, takımın ikinci ligden üçüncü lige düşsün, sen bir sonraki sene birinci ligde oyna. Hem de Korsika gibi bir yerde. Adamımsın Mendy.
Off-season notu: 9/10
Tahmini lig sırası: 14


-AJ Auxerre

Neyleyeyim Jelen'siz, Pedretti'siz Auxerre'i... Ayrıca 40 maçta attığı 6 golle takımın en golcüsü (!) Valter Birsa ve orta sahanın beyni Sammaritano da takımdan ayrıldı. Onlar da golcü olarak Hapeol Tel Aviv'den Ben Sahar ve Lens'ta sezonu 5 golle bitiren Issam Jemaa ile sözleşme imzaladılar. Chatearoux'dan gelen ofansif orta saha Rudy Haddad ve Amiens'den gelen yine ofansif orta saha Omar Kossoko diğer transferler. Auxerre'in bu transfer dönemindeki artısı, savunma kurgusuna pek müdahale etmemesi olarak gözüküyor. Ama hücum hattı yolda çevirip selam verse tanımam, o derece.

Off-season notu: 6/10
Tahmini lig sırası: 7


-AS Nancy-Lorraine
Pablo Correa önderliğinde zirveye oynadıkları 2007-08 sezonundan bu yana köprünün altından çok sular aktı. O suların götürdüğü son nadide taş ise bu sene takımdan ayrılan Landy N'Guemo oldu. Açıkçası geçtiğimiz sezon kadrolarındaki kilit oyuncular olan N'Guemo, Alfred N'Diaye, Benjamin Gavanon ve en önemlisi Julien Feret'i kaybetmeleri; zaten düşme korkusu yaşayan takım için tehlike çanlarının güçlenmesine zemin hazırlıyor. Kulüp, geçtiğimiz sezon takımda kiralık oynayan ofansif orta saha Alex Cuvilier'in bonservisi için 1 milyon Euro ödedi. Marsilya'ya gönderilen kaleci Bracigliano'nun boşluğu Nantes'ın birinci kalecisi Guy Ndy Assembe ile doldurulmaya çalışıldı. Nancy'nin bu yaz yaptığı en önemli transfer olarak Sedan'dan 900 bin Euro bonservis bedeli karşılığı gelen sağ açık Lossemy Karaboue gösterilebilir. 23 yaşındaki Lossemy, şans bulmakta zorluk çekmeyecektir. Yeni bir Issiar Dia olabilir mi? Nancy'nin sezon içindeki performansına bağlı.

Off-season notu: 5/10
Tahmini lig sırası: 18

-AS St. Etienne
Yeşiller, transferden net 21 milyon 700 bin euro kar etti. Blaise Matuidi, Dimitri Payet ve Emmanuel Riviere geçtiğimiz sezon sırasıyla 37, 34 ve 38 maçta forma giymişlerdi. O müthiş performansıyla Payet'i ellerinde tutmaları zaten zordu. Boşluğunu ise en son Sporting'de izine rastlanan Sinama-Pongolle ve "bir türlü olamayan" Gonzalo Bergessio ile doldurdular.Paris'e gönderdikleri Matuidi'nin boşluğu, Paris'ten getirdikleri Jeremy Clement ile ne kadar dolar, göreceğiz. Ayrıca Bocanegra, Monsoreau, Ebondo gibi istikrarlı bir savunmaya sahipken o bölgeye Auxerre'li Jean Pacal Mignot'yu ve Braga'lı Paulao'yu getirmeleri biraz lüks olmuş gibi. Tüm bunların yanında takıma bedelsiz katılan Steed Malbranque herhalde yılın transferidir. Atılacak son golü var mı, bu sezon göreceğiz.

Off-season notu: 7/10
Tahmini lig sırası: 9




-FC Evian Thonon Gaillard
Kendileriyle aynı dağın yeli olduğumuz tartışılabilir, ancak aynı sudan içtiğimiz kesin. Zira Evian TG'nin evian'ı bizde "hayat su" olarak geçen Danone orijinli bir su markası. Hatta geçtiğimiz yıllarda giydikleri formalardan biri, adeta bir su şişesi imgelemi yakalamış vaziyette. Şişeler, son iki sezonu şampiyon olarak geçirdi. Yukarı doğru tek yönlü çalışan asansörün son durağı Ligue 1 oldu. Ligue 2 gibi "heyecan fırtınası" bir ligde en golcü takım olmaları onları orada şampiyon yaptı. O kadroda istikrarlı olarak forma giyen üç forvet Kevin Berigaud, Youssef Adnane ve Yannick Sagbo hala takımda. Açıkçası eski Lyonlu Caçapa veorta saha Pierre Bouby dışında önemli bir kayıpları yok. Bununla birlikte hücuma aldıkları Sidney Govou, Jerome Leroy ve Saber Khelifa, savunmaya aldıkları Jonathan Mensah ile Daniel Wass, sol bek/açık Fabrice Ehret ile Evian Tg, bu sezon adından çokça bahsettirecek gibi.

Off-season notu: 9.5/10
Tahmini lig sırası: 10



-FC Girondins Bordeaux
İnişleri de çıkışları kadar hızlı oldu. Üç yıl önce şampiyon olan takım, bu sezona Avrupa kupaları hedefiyle giriyor. Takımdaki en büyük eksiklik bağıra bağıra kendisni belli eden forvet sıkıntısı. İki yıl önce Arsenal'e giden Chamakh'ın yerini geçen sezon dolduramadıkları gibi, bu transfer dönemi neticesinde de ellerinde hala iyi bir forvet oyuncusu yok. Bu transfer döneminde en dikat çekici gelişmeleri ise en değerli iki oyuncuları olan Alou Diarra ve Fernando Menegazzo ile yolların ayrılması oldu. Bordeaux'da gerçekten "sıkıntı var". Gelen oyuncular olarak Nancy'ye yıllarını vermiş Landy N'Guemo ile Sochaux'lu hücumcu Nicolas Maurice-Belay dikkat çekici. Ancak dediğim gibi. Hala bir forvet yok. Ha, "Biz David Bellion'la da zirveye oynarız" diyorlarsa o başka tabi.

Off-season notu: 5/10
Tahmini lig sırası: 5




-FC Lorient
Bu yaz da Marsilya'ya çalıştılar. Velodrome'da ilk on bir başlayacak iki oyuncu Jeremy Morel ve Morgan Amalfitano, Lorient'e veda etti. Kevin Gameiro'yu zaten ellerinde tutmaları olanaksızdı. İkametgahını başkente aldırdı. Gameiro'nun boşluğunu doldurmaları mümkün değil tabi ancak o bölgeye geçen sezon takımda kiralık oynayan (ancak gol atmaya muvaffak olamayan) Kevin Monnet-Paquet ve Auxerre'de istikrarlı olarak forma şansı bulamayan Julien Quercia'yı transfer ettiler.Monnet-Paquet için ödenen 3 milyon euro bonservis bedelini, yaşının 22 olmasına yoralım. Monaco'dan gelen Mathieu Coutadeur da Amalfitano'nun boşluğunu doldurmak üzere transfer edildi. Savunmaya da direk oynayacak 2 oyuncu Pedrinho ile Lucas Mareque geldi. Lorient, meşhur uyum sorununu aşana kadar umarım iş işten geçmiş olmaz.

Off-season notu: 5/10
Tahmini lig sırası: 13


-FC Paris Saint-Germain
Bundan 5 yıl önce Canal +'nün %100'lük hissesine sahip olmak istediklerinde Paris'teki denetimciler paranın kaynağının belirsiz ve dayanaksız olduğunu söyleyerek ihaleyi durdurmuştu. 5 yıl içinde ne oldu bilmiyoruz. Lakin Qatar Investment Authority adlı şirket geçtiğimz mayıs ayında PSG'nin yüzde 70'ine sahip olmak istediğinde herhangi bir pürüz çıkmadı ve devir gerçekleşti. Yapılan görüşmelerde de DNCG'yi yatırımlarının kaynağı adına şu an için ikna ettikleri konuşuluyor. Pastore'nin transferinin henüz kesinlik kazanmadığını düşünecek olursak PSG bu yıl transfere 43 milyon euro bonservis bedeli harcadı. Acelelerinin olması normal. Çünkü UEFA Finansal Fair Play uygulamasının can sıkıcı olacağı zamana kadar alınabilecek bütün oyuncuları almak istemeleri, Man City ve Malaga'dan da aşina olduğumuz bir taktik. Avrupa'da herhangi bir kıtasal başarısı olmayan sayılı başkentlerden biri olan Paris'in, kıtasal bazda başarılı bir takıma sahip olması artık şart. Müthiş giderlerini karşılayacak yeni kaynaklar için uluslararası başarı kalemi gelirler listesine eklenemezse, UEFA ve DNCG kapıda bekliyor olacaklar. O sebepten bu sezon PSG için mutlak hedef ilk üç olacak. Geçtiğimiz sezon bu sıradan sadece 4 puan uzakta kaldıklarını da hatırlatalım.
Başkent ekibinde Gregory Coupet ve Claude Makalele'nin futbola vedası, tüm Fransa futbolunda bir devrin kapanışı gibi. Aynı zamanda 35 yaşındaki Ludo Giuly'nin de takımdan ayrılması, daha dinamik bir yapı oluşturulmasına yönelik hamleler olarak değerlendirilebilir. Avrupa futbolunun New York Knicks'i olan PSG için saha içi oyuncu kalitesinden ziyade mental yorgunluğu atmak, yeni sezona umutlu girmek başarılması gereken ilk hedef gibi .Katarlılar için de bu, PSG'nin doğru adres olduğunu gösteriyor. Jeremy Clement de takımdan ayrılınca o bölge için transfer yapmak öncelikşi hale gelmişti ve Blaise Matuidi ile Momo Sissoko nokta atışlar oldu. Zaten hali hazırda Nene-Hoarau-Mevlüt'ten oluşan hücum hattına Kevin Gameiro'yu ve son olarak da Javier Pastore'yi eklediler. Yaşlanmayan adam "Genç Jeremy Menez" de ofansif yaratıcılığa önemli katkı verecektir. Ki geçtiğimiz sezon ekran başında uyukladığımız çok PSG maçı olmuştu. Artık ligin en sansasyonel takımılar. Kzandıklarında da kaybettiklerinde de Fransa'da gözler PSG'de olacak.

Off-season notu: 9.5/10
Tahmini lig sırası: 3


-FC Sochaux-Montbéliard
Fransa liginde vasatın timsali Sochaux, bir Europa Lig bileti ve bir de 9 milyon euro saydırdıkları oyuncu ile son derece "karlı" bir sezonu geride bıraktı. 35 lig maçında 15 gol atan Nijeryalı Brown Ideye, yeni takımı Dinamo Kiev'le de 4 maç 5 gol gibi fenafillah bir istatistikle başladı. Jacques Faty ve Nicolas Maurice Belay'ı takımda tutamamaları da hanelerine yazılan eksi puanlar oldu. Hücum yollarında en büyük gol umutları geçtiğimiz sezonki en golcü ikinci isimleri Malili Modibo Maiga olacak. Çünkü iyi bir forvet transferi yaptıklarını söylemek güç. 22 yaşındaki yetenek Marvin Martin dışarı transferini yapacak sıradaki isim gibi duruyor.

Off-season notu: 5/10
Tahmini lig sırası: 11



-FC Stade Rennes
Sylvain Marveux'yü tutmaları zaten imkansızdı. Ancak Rennes transferde hızlı çıktı ve Jonathan Pitroipa ile Julien Feret'yi kadrosuna kattı. Geçtiğimiz sezonu Europa Lig biletiyle noktalayan Rennes için, ligde kadrosunu güçlendiren ender takımlardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Yann M'Villa'yı kaybedecekleri güne kadar fikrim değişmeyecektir.

Off-season notu: 7.5/10
Tahmini lig sırası: 6



-FC Toulouse
Yeni sezona en önemli gol umudu Umut Bulut olarak giriyorlar. Sanırım bu, kendileri için yeterli bir yorum olacaktır.

Off-season notu: 6/10
Tahmini lig sırası: 8



-FC Valenciennes
Fransa liginde sıkıcılığın yılmaz savunucusu Valenciennes, transfer döneminde de istikrarlı çizgisinden bir şey kaybetmediğini herkese gösterdi. Hayır tamam, normal sezonda berabere kala kala zaten taraftarı canından bezdirdiniz, bari şu yaz dönemi birkaç transfer yapın da taraftar atraksiyon görsün. Yok. Valenciennes'deki tek hadise savunmadan Milan Bisevac'ın ayrılması ve emektar Gregory Wimbee'nin eldivenleri asması.

Off-season notu: 4/10
Tahmini lig sırası: 17




-FCO Dijon
1998'de iki kulübün birleşmesiyle kurulan Dijon, tarihinde ilk kez Ligue 1 mücadelesi verecek. Geçen sezonu averajla üçüncü olarak bitirip Ligue 1 vizesi alan ekipte, en değerli oyuncu Sebastian Ribas takımdan ayrıldı. Ancak yine de Dijon, transferde hareketli günler yaşadı. Boulogne'un en golcü isimlerinden Gregory Thil, Le havre'ın yine en golcü isimlerinden Brice Jovial, sol ayaklı ve genç bir oyuncu olan, Rennes'in tornasından geçmiş Samuel Souprayen; Dijon'a doğrudan katkı vereceklerdir.

Off-season notu: 7.5/10
Tahmini lig sırası: 15




-HSC Montpellier
Bu yaz Montpellier adına en kötü hadise, Emir Spahiç'in sadece 2 milyon euro'ya elden çıkması oldu. Çok daha fazlasını hak eden bir oyuncuydu. Zamanında vermediler, böyle oldu. Boşluğu Hilton ve Lens'tan gelen Henri Bodimo ile dolmaya çalışılacak. Bunun dışında kadroyu fazla bozmadılar. İstikrar iyi bir şey, evet.

Off-season notu: 7/10
Tahmini lig sırası: 12



-OGC Nice
Yukarıya oyuncu vermek üzerine kurgulanmış, Ligue 1'ün Gençlerbirliği'si olmaya and içmiş şirin ilçemiz Nice, bu sezona sıkıntılı başlıyor. Geçen sezonu düşme hattının yalnızca iki puan üstünde tamamlayan Nice, o kadrodan da bir sürü oyuncuyla yollarını ayırdı. Sağ baştan sayarsak Habib Bamogo, Daniel Ljuboja, Mamadou Bagayoko, David Bellion, Chaouki Ben Saada, Gregory Paisley arkadaşlarıyla helalleşti. Bunların karşılığında takıma doğrudan katılacak oyuncular olarak da Boca'lı defans Luciano Monzon, yılların eskitemediği Camel Meriem ve Marsilya'da bir türlü umduğunu bulamamış Fabrice Abriel geldi. En büyük gol umudu yine Eric Mouloungui. Bu sezon Nice'de hedef ligde kalmak.

Off-season notu: 5/10
Tahmini lig sırası: 19



-Olympique Lyon
Jean Michel Auals'ın "Bunca yıl takıma servet harcadım, artık gençlerle devam edeceğim" açıklaması göz yaşartan cinstendi. Lyon üç yıldır şampiyon olamıyor ve şampiyonluk yarışının da uzağında kalıyor. Yolunda gitmeyen şeyler var. Lyon'u Porto olmaktan alıkoyan durum sanırım Gourcuff, Cissokho, Gomis gibi yüksek bedelle aldıkları oyuncuları elden çıkaramamak oldu. Lyon, kendisini Lyon yapan gerçeklere ihanet etti. Satan takım olmaktan ziyade alan takım olma yoluna gitti. Lyon'un son dönemde transfer ettiği hiçbir oyuncu önceki kulübündeki performansını Lyon'da sahaya yansıtamadı. Takımdaki 7 yıllık şampiyonluğun rehaveti, onları da etkisi altına aldı. Avrupa'da yine istikrarlı başarısını sürdürse de, ligde en kolay iç saha maçlarında puan kaybeden Lyon ne izleyenlere heyecan verdi, ne taraftarına umut. Juninho'nun boşluğunu doldurmak ne Miralem Pjanic'e nasip oldu ne Ederson'a. Ancak yine de Lyon, bu sene şampiyonluğun en güçlü adaylarının başında geliyor.
Jeremy Toulalan'ın kaybı çok mühim ve Lyon henüz transfersiz. Malaga 11 milyon euro ödedi. Bir diğer kayıp da Cesar Delgado, lakin onun kaybının pek endişe verici olduğunu sanmıyorum. Meksika liginden gelip Meksika ligine giden bir oyuncu sonuçta. Bu iki oyuncunun kaybı, başkanın dediği gibi, genç Maxime Gonalons'un parlamasına yardımcı olabilir. Bununla birlikte Lyon takımı hala bu ligin en değerli iki oyuncusu olan Lisandro Lopez ve Michel Bastos'a sahip konumda. Marsilya'nın savunma sıkıntıları, PSG'nin yeni takım olması, Lille'in iki sezon üst üste üst düzey futbol / üç kulvarda başarı getirmesinin zor olması; Lyon'u yine şampiyonluğun en önemli adaylarından biri yapıyor.


Off-season notu: 6/10
Tahmini lig sırası: 1

-Olympique Marseille
"Söz konusu Marsilya ise, şampiyonluktan gerisi teferruattur" diyerek rengimizi belli edelim. Marsilya, doldurulması imkansız bir boşlukla lige başlıyor : Taye Taiwo. Milan'a giden sol kanat oyuncusunun boşluğu Lorient'ten gelen Jeremy Morel ile dolmaya çalışılacak. Yıllardır Lorient'ten başka takımda oynamamış Morel, şampiyonluğa oynayacak Marsilya'da umarız beklentilerin üstüne çıkabilir. Yaşı kemale ermiş Gabriel Heinze'nin yerine de Monaco'dan Nicolas Nkoulou takıma katıldı. Savunma istikrarını yakalamış bir takım olan Marsilya'da bu rotasyonun kökten değişmesi önümüzdeki sezon için olumsuz bir durum. Ancak net bir kayıp yaşanmayan orta sahaya Alou Diarra ve Morgan Amalfitano takviyeleri, Marsilya orta sahasını ligin en iyisi yapmaya yetiyor. Brandao kesin olarak takımdan ayrıldı. Loic Remy-Gignac-Andre Ayew-Lucho dörtlüsü bu sene çok canlar yakabilir. Marsilya maçlarına üst oynayın.

Off-season notu: 6.5/10
Tahmini lig sırası: 2


-OSC Lille
Şampiyon, yeni sezona forvet, orta saha ve defanstan toplam 4 önemli kayıpla giriyor. Ancak bu boşlukları doldurmakta nispeten başarılı oldukları söylenebilir. İleri üçlü Musa Sow-Mavuba-Gervinho ortaklığı, Fildişili olanın Londra yolunu tutmasıyla bozuldu.  Belki de ligin en komple orta saha oyuncusu diyebileceğimiz Yohan Cabaye de artık Newcastle'da. Ayrıca savunmadan Adil Rami ve Emerson'un kayıpları da önemli oldu. Ancak Lille iyi transferler de yaptı. Benoit Pedretti ama özellikle de Dimitri Payet, hücum anlamında takıma doğrudan katkı verecek isimler. Payet'nin kime gideceği merak konusuydu, şampiyona gitmesi çok şık oldu. Nantes'da yetişen 1.92'lik genç santrfor Ronny Rodelin de bu sene Lille'e katıldı. Uzun sezonda rotasyonda ilk düşünülen isimlerden biri bile olabilir. Savunmadaki eksikliklerin giderilmesi bakımından da Lokomotiv Moskova'dan gelen Karadağlı Marko Basa ile bu ligin tecrübeli savunmacılarından Bonnart gidenlerin yerini doldurmaya çalışacak.
Şunu söylemek gerekiyor ki, şampiyon güç kaybetti ve önümüzdeki sezon üç kulvarda mücadele etmek zorunda kalacak. Bu kadrodan iki sezon üst üste üst düzey performans beklemek ne derece iyimser bir tahmin olacaktır bilemiyorum. Ancak her şeye rağmen, Eden Hazard'ın hala takımda olması Lille'e dair umutların her şeye rağmen canlı tutulmasını olanaklı kılıyor.

Off-season notu: 7/10
Tahmini lig sırası: 4




-SM Caen
Yusuf El-Arabi'nin akibeti, bu yaz cevap bekleyen en önemli soruydu, o da cevabını "para" olarak iletti. 23 yaşındaki Arabi, önümüzdeki sezonu Suudi Arabistan'da geçirecek. Şampiyondan gelen Pierre Alain Frau en önemli gol silahı olacak. Ligden düşen Monaco'dan gelen Frederic Bulot da ona eşlik edecek. Hücum hattındaki bu ufak ince ayar, Caen'in ligde kalmasına yetecek mi, hep birlikte göreceğiz.

Off-season notu: 6.5/10
Tahmini lig sırası: 17




-Stade Brest 29
Ligue 1'deki ilk sezonları pek de parlak değildi. Paris'ten gelen sol haf Tripy Makonda, en önemli transferleri olarak gözüktü. Genç oyuncu için kendini gösterme şansı. Onun dışında Hapoel Haifa'dan gelen Eden Ben Basat dışında tüm transferler orta saha ve gerisine yönelikti. Nolan Roux halen takımın yıldızı konumunda. Bu transfer döneminde Liverpool, Schalke, Marsilya gibi bir takımla anlaşmazsa, önümüzdeki senelerde transferinin yönü ve miktarı; Brest'in bu sezonki başarısıyla doğru orantılı olacak.

Off-season notu: 6/10
Tahmini lig sırası: 20



12 Temmuz 2011 Salı

Güney Sudan: 1 - Tusker FC: 3

Kaleci Yahaya Abas, foto: AFP, Roberto Schmidt

Güney Sudan Mili Takımı, ülkenin bağımsızlığını resmi olarak elde ettiği 9 Temmuz günü ilk maçına çıktı. Daha önce de bahsettiğimiz üzere, Kenya'nın Harembe Stars takımıyla oynanması planlanan maç, Harambe'nin çekilmesiyle, aynı ligde bulunan ve geçtiğimiz hafta sonu fikstüründe maç olmayan Tusker FC ile oynandı. Güney Sudan, maçın başında öne geçmesine rağmen 3-1 yenilmekten kurtulamadı.

Tam olarak 21 günlük bir hazırlık sürecinin sonunda oluşan takımın kurulması da hayli sıkıntılı oldu. Çoğu Sudan, Hartum'da futbol hayatını sürdüren Güney Sudanlı oyuncuların ülkeden ayrılma izinleri yoktu. Ülkenin ilk golünün asistini yapan James Joseph, Hindistan'da futbol yaşantısını sürdürüyor. Teklif geldiğinde tereddüt bile etmediğini ve yola çıktığını söylüyor. Takımın kaptanı 23 yaşındaki Khamis Leyano güneydeki Wau şehrinden ve ülkenin resmi dili kabul edilen İngilizce'yi bilmiyor. Orta saha oyuncusu Justin Wani'nin babası, iç savaşta öldürülmüş.

Teknik danışman Saleh Lolako Samuel, geleceğe dair takımından ümitli: "Oyuncularımız var, potansiyelimiz var. Güney Sudan'ın siyasal, sportif veya herhangi başka bir konuda potansiyeli olduğunu göstermemiz için önümüzde çok iyi bir şans var" diyor. Teknik Direktör Malesh Soro da, futbolun birleştirici etkisinin önemini vurguluyor ve çeşitli etnik unsurların bir arada yaşadığı Güney Sudan için futbolun, bir milli kimlik inşasında önemli rolü olabileceğinden bahsediyor. Kaptan Leyano, "Bütün dünyaya Güney Sudan'ın futbolda ve diğer sporlarda başarılı olabilecek çok sayıda yeteneği olduğunu göstermek istiyoruz" diyor.


Maç, başkent Juba'daki 1600 kişilik stadda oynandı. Maça giriş ücretsizdi. Takımın formaları için biri kırmızı, biri de yeşil-beyaz olmak üzere iki renk belirlendi ve formalar Uganda ve Dubai'deki mağazalarda yaptırıldı. Arkasına "Güney Sudan", önüne de ülke bayrağı basılarak elbette.

Henüz 10. dakikada James Joseph'in pasında topla buluşan Leyano takımını öne geçirse de, ilk yarı Tusker'den Midenyo'nun golü ile 1-1 sona erdi. Midenyo, ikinci yarının başında da golü bulunca Güney Sudan  geriye düştü. Maçın skorunu ilan edense, Güney Sudan'ın kendi kalesine attığı gol oldu.

"Bu maçı kaybettiğimiz için üzgünüz, ancak genç bir takımımız var ve bir sonraki maçta bundan daha iyisini yapmaya çalışacağız" diyor James Joseph. Gerçekten de 21 gün öncesinde birbirini tanımayan oyunculardan kurulu bir milli takımın, ülkenin kuruluşundan sadece 11 saat sonra sahaya çıkıp maçı kazanması çok büyük sürpriz olurdu. Ancak ülkenin nüfus potansiyeli ve CAF ile FIFA'nın da üyeliğe sıcak bakmaları, ilerisi için Güney Sudan futbolu adına umutlanmamız için şimdilik yeterli sebepler.

foto: Pete Muller / AP

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Peri masalı


Maçın bitmesine 4 dakikadan biraz fazla bir süre vardı. Rusya farkı 17'ye çıkarmış, maçı neredeyse kazanmış ve potamızda voleybol oynamaya devam ediyordu. Rusya'nın hücum ribaundlarını ağaçtan elma toplar gibi topladığı sıradan bir hücumu izlerken, Osipova'nın üst üste aldığı ikinci hücum ribaundu sonrası Işıl bir anda orada bitti, kendisinden topu çaldı, hızlı hücumu başlattı ve takımca sayıyı bulduk. Hemen ardından da bir üçlükle bitmiş maça neredeyse ortak olduk.

Aslında sadece bu sahne, Işıl'ı, bu takımı, bu turnuvayı, hatta bu oyunu neden böylesine takip ettiğimizi ve çokça sevdiğimizi bize hatırlatan bir kısa andı. Çünkü o anda ve bu takımda, kendimize dair bir şeyler bulduk. Bize benzeyen ve bizi anlatan pek çok şeyi sevdiğimiz gibi potanın perilerini de çok sevdik. Onların o birer birer hiç tanınmayan isimsiz mücadelelerinden, basının muhabir göndermediği "sessiz" var oluşlarından; spor sayfalarının en başına geçmelerine uzanan peri masalına şahit olduk.

Hayatı çoğu zaman tercihler şekillendiriyor. Bizleri var eden, hayatı anlamlı kılan; tercihlerimiz ve isteklerimizdir. Evet, hayatın herhangi bir alanında, bir meslek kolunda, bir müzik aleti çalmada, bir spor dalında en iyisi olmayabilirsin. O iş için yaratılmış olmayabilir, fiziksel / mental eksikliklerinin olduğunu düşünebilir, hatta kişilik testinin analizi o meslek dalı için uygun sonuçlar vermeyebilir, sonucunda da kendini hiç ait hissetmediğin bir yerde bulabilirsin. Her ait hissedilmeyen yer gibi, o yeri terk etmeyi aklından en az bir kere geçirebilir, kendi kendine bir karar verirsin. Bu karar da aslında hayat dediğimiz şeyin ta kendisidir.

9 maçlık serüvenine tanıklık ettiğimiz bu 12 kadın, kendilerine meslek olarak basketbolu seçerek ne kadar doğru bir tercihte bulunduklarını bizlere gösterdiler. Evet rakiplerinden kısalar, evet rakiplerinden daha yükseğe sıçrayamıyorlar. Hatta onlar kadar atletik, onlar kadar iyi şutör, onlar kadar hızlı ayaklı da sayılmazlar. Ancak rakipleriyle mücadeleleri süresince, rakiplerinin hesaba katmayı unuttukları bir özellik, peri masalının gerçeğe dönüşmesini olanaklı kıldı. Sahanın her alanında ve maçın 40 dakikası boyunca 12 pota perisi, bu oyunu ne çok sevdiklerini akıllarının bir köşesinde tuttular. Bir maç daha fazla oynamak için, bir yerdeki top için daha kendi vücudunu yerlere atmak için, kendinden 20 santin uzun rakibinden bir ribaund daha almak için, bu oyunu sevmekten başka hangi mefhum yol gösterici olabilirdi ki? Bu spora başladıkları anda, bu sporu kendilerine meslek belledikleri anda, bir "sporu" kendilerine meslek belledikleri anda, cinsiyetlerini ve her türlü mantıklı veya mantıksız "mahalle baskısını" görmezden gelip, her an yeniden ürettiğimiz gelecek korkusunu, hayatı garanti altına alma endişesini göz ardı edip bu işe dört kolla sarıldıkları anda aslında gümüş madalyadan çok daha ötesini çok daha evvelden elde etmişlerdi. Kadın basketbolu gibi, 2005'ten önce kimsenin aklına bile gelmemiş bir spor dalına böylesine sarılmak, bu oyunu ve bu işi ölesiye sevmekten başka hangi durumla açıklanabilir ki? Dün sahada mücadelesini izlediğimiz 12 peri, turnuvadaki 15 rakibinin oyuncularından da daha büyük özveriyle buralara gelmişti. Çünkü bu oyuna olan sevgilerinin kendilerine verdiği gücü, rakipleri başka kaynaklardan da bulabilecek şansa sahipti. Perilerin buraya gelerek arkalarında bıraktıkları şeylerin toplam değeri şüphesiz daha çoktu. Spor geçmişi 50 yıl önceye, basketbol geçmişi 20 yıl önceye dayanan bir ülkede, ilk "popüler" kadın sporcusu Süreyya Ayhan'ı 2003 yılında çıkarmış bir atmosferde, kendilerini bu işe verdiler. "Dostlar alışverişte görsün" zihniyetiyle sürdürülegelen bir spor branşını bu ülkeye gerçek anlamda armağan ederek, o finalde kaybettikleri altın madalyadan çok daha ötesini zaten kazandılar. Dünkü finalin galibi zaten maçtan önce belliydi. Üst üste altıncı finalini oynayan Rusya'ya karşı ilk kez finale yükseldiğimiz bu maçı canlı yayında izlerken, bir adet Türkiyeli kız kafasından basketbolcu olmayı geçirdiyse şayet, biz bu turnuvayı zaten çoktan kazanmıştık.

Felaket senaryosu kurguladığım şu Çek maçından sonra oynadıkları tüm maçları kazandı periler. Ribaund alamayan takım, rakiplerinin hepsinin şut yüzdesini %32.4'ün altında tuttu. 4 maçta rakipleri maç başına 14 top kaybına zorladık. Belarus maçı haricinde rakiplerin hepsinin asist sayısı, top kaybı sayısından düşüktü. Yani evet, tunuva genelinde belki ribaundlarda sonuncuyuz, bloklarda sondan ikinciyiz, faul almada sonuncuyuz; ancak top çalmada ikinciyiz, rakiplere en az şut kullanma imkanı veren takımız, pota altından en az basket yiyen takımız. Yani eksikliğimizi biliyoruz, ancak bunu kabul edip kaybetmeyi kaderimiz haline getirmektense, başka yollardan rakipleri alt etmeyi deniyoruz. Futbol takımımız için bir zamanlar sıkça dile getirilen bir söylem vardı; kaos futbol oynuyoruz diye. Aslında periler de kelimenin tam anlamıyla kaos basketbolu oynuyor. Onların istediği ve alıştığı şartlarda, basketbolu herkesin oynadığı gibi oynamaktansa, rakibin düzenini bozacak müthiş bir ön saha baskısı, tüm pas kanallarına müdahale, çok kolay almaları gereken ribaundlara bile en azından bir el sokmak, pota altında kurallar çerçevesinde rakibi yorucu ve gardını düşürücü bir sertlik, yerdeki her topa, alamayacağını bilse bile atlama, takımımızı tanımlayan özellikler olmalı. Az önce saydığım istatistikler emin olun sahada gösterilen mücadelenin pek azını yansıtıyor. Çek Cumhuriyeti maçından sonraki her maçı hayatlarının en önemli maçıymış gibi oynadılar. Maçlarda belli bir farkla geriye düşseler bile, rakipleri tedirginliğe ittiler. Bu tip mücadele basketbolu, ciddi anlamda efor gerektiren ve performans limitlerini zorlamayı esas alan bir yapıda gerçeklenir. Bu takım bir haftada 4 kere aynı gösteriyi tekrarladı. Birisi yorulup kafası düşse, hemen yanında iki metre uzaktaki topa atlayan takım arkadaşını görüp kendine geldi. Sanki oradaki 12 kişi, seçilmiş kişiler olduklarının ve mühim bir görev için bir araya geldiklerinin farkındaydı ve bunu sürekli birbirlerine hatırlattılar.

Rusya maçını kazanmamız normal şartlarda imkansıza yakındı. 1.90 üzeri 5 oyuncusu bulunan, gruptaki ilk maçta 46-18 ribaund üstünlüğü yakalamış ve her biri ciddi anlamda iyi şutör olan Rusya, bölüm sonu canavarı gibi bir şeydi. Maira Stepanova gibi özel şifre ile yaratılmış, üstün vasıflı, durdurulması imkansız ve haksız rekabet yaratan bir oyuncuyu kadrolarında bulunduruyorlardı. Ancak belli faktörler yine de bizi bu maç için umutlandırıyordu. Rusya takımı da turnuvaya bizim gibi kötü başlamıştı. İlk turda Slovakya'yı sadece 2 sayı farkla geçebildiler. Litvanya'ya karşı döküldüler. Bizim yendiğimiz Belarus'a 11 farkla kaybettiler. Ancak şu gerçek de var ki, oldukça zorlandığımız Çek Cumhuriyeti'ni ikincisi açık farkla olmak üzere iki kez yendiler. Çeyrek final itibarıyla vites yükseltmeleri, onları artık çok daha korkulan bir rakip kılıyordu.

Yine de tüm turnuvada olduğu gibi, onlara karşı da iyi olduğumuz alanlar vardı ve bunları kovalamalıydık. İlk maçta onları 27 top kaybına zorlamıştık. Net bir oyun kurucusu olmayan Rusya yine sıkıntıya düşebilirdi. Üstelik maç maç gelişen ribaund rakamımız, ilk maçta olduğu gibi korkunç bir netice vermeyecek gibiydi. Fransa'ya, Karadağ'a pota altını dar etmiştik. Yine onları dış şutlara zorlayarak ve iyi ribaund alarak, daha az sete set kalarak bir şansımız doğabilirdi. Ancak tüm bunlar için öncelikle ciddi bir efor sarf etmek gerekecekti. Lakin henüz iki gün önce üç oyuncusu 40 dakikanın üzerinde süre almış bir takım için, aynı gün takım olarak 27 dakikadan az sahada kalan Rusya gerçeği, işleri zorlaştırıyordu. Rotasyon darlığı ciddi bir handikaptı.

İlk maçtaki 46-18'lik ribaund avantajları, dün 52-19'a kadar çıktı. Ribaund dezavantajımızı yine rakibi top kaybına zorlayarak telafi ettik ve aynı sayıda şut kullandık. Ancak Karadağ maçında bizi ayakta tutan inanılmaz üçlük yüzdemiz, Fransa maçında da düşüktü, dün de düşük kaldı (3/21). Her mevkide bizden yaklaşık 8-10 santimetre uzun olan oyuncular, bizden daha iyi de şut atınca galibiyet yavaş yavaş elimizden kaydı. Sovyetler Birliği yıllarını da katarsak oynadığı 28. finalinin 24.sünü kazanan Rusya takımının kadın basketbol tarihinin en büyük takımlarından biri olduğu gerçeğini de yeniden hatırlatarak.


Alba Torrens
Son beş turnuvada da madalya kazanmış İspanya'nın çeyrek finale bile kalamaması şüphesiz turnuvanın en büyük sürprizlerinden oldu. Esasında İspanya, bu turnuvada bize en çok ters gelecek takımlardan biriydi. Bizden çok top çalan tek takımdı. Bizden sonra en az ribaund alan ikinci takımdı. Demek ki sahaya yürek koyma işinde bizden bir nebze geride kaldılar. Son iki turnuvanın yarı finalisti Marchanka'lı Belarus'un da şampiyon Rusya'yı yenmesine rağmen çeyrek finale kalamaması ikinci ayrı sürpriz oldu. Tarihinde ilk kez katılıp 6 maç üst üste kazanarak çeyrek finale kalan Karadağ ise inanılmaz bir başarı gösterdi. Ancak turnuvanın en çok süre alan ilk dört oyuncusu olan Anna De Forge, Jelena Dubljevic, Jelena Skerovic ve Iva Perovanovic'in Karadağ oyuncuları olması, uzun turnuvada onların hızını kesti. Olimpiyat elemelerine katılma hakkını elde edebilecekleri beşincilik maçını Hırvatistan'a karşı kaybetmeseler, onlar için de teselli olacaktı.

Turnuvanın beşi FIBA tarafından Elena Daniloçkina (Rus), Sandra Mandir (Hır), Eva Viteçkova (Çek), Nevriye Yılmaz(Tür) ve Maria Stepanova(Rus) olarak seçildi. En değerli oyuncu da Elena Daniloçkina oldu. Ancak müsaadenizle, bu kendi en iyi beşimin bu olmadığını belirtir ve duygusallık gömleğini bir kenara bırakarak birkaç değişimle sizlere sunarım.

Birsel Vardarlı
Birsel Vardarlı - Türkiye: Türkiye'nin olumlu ve bilinçli hemen her hücumunda topu yönlendiren isimdi. Üç guardımız içinde hücum yönü ağır basan belki de tek isimdi. En büyük sayı umudumuz Nevriye'ye topu birinci elden yetiştirme görevini layıkıyla yerine getirdi. O oyundan çıktığı anda hücumda aksadık. Bu yüzden çoğu maç 40 dakikaya yakın süre almak zorunda kaldı. Turnuvanın en çok asist yapan dördüncü oyuncusu oldu (4.0). Evet, Fransa maçındaki o inanılmaz üçlük için bile bu listede yer alabilirdi. Geçtiğimiz sezon da Fenerbahçe formasıyla muazzam işler çıkarmıştı. O olmasaydı buralara gelmemiz imkansızdı. Kesinlikle Birsel Vardarlı is on fire!


Elena Daniloçkina
Elena Daniloçkina - Rusya: Muazzam bir turnuva oynadı. Özellikle Rusya'nın şampiyonluk rayına oturduğu,  arka arkaya elde edilen dört galibiyetlik süreçte 15'te 11 üçlük attı. %54.3  ile üç sayılık yüzdesinde turnuva birincisi oldu. 13.9 sayı ortalamasıyla da turnuva altıncısı ve Rusya birincisi. Şampiyon takımın en skoreri olarak karmaya seçilmesi ve MVP olması son derece normal.

Katerina Elhotova
Katerina Elhotova - Çek Cumhuriyeti: Patladığı turnuva bu oldu. Henüz 21 yaşında ve geleceği de çok açık, hala kendini geliştirebilir. Kariyerinin ilk yıllarında üstün şut yeteneğiyle daha çok sabit bir şutör gibi anılırken, bugün kendi pozisyonunu da yaratan ve takımını zaman zaman sırtlayıp götüren isim olarak anılıyor. Geçen yıl dünya ikincisi olan Çek takımı, bu turnuvaya büyük eksiklerle geldi. Bu gibi fırsatlar Elhotova gibi potansiyel büyük yıldızlar için kaçırılmamalıydı, öyle oldu. Olimpiyat biletini kapan Çekler, aynı zamanda gelecek on yıllarını kurtaracak bu ismi de yakalamanın sevincini yaşıyor. Artık Igor Rakoçeviç ya da Kobe Bryant olmak gibi iki seçenek var önünde. Umalım ikincisi olur.

Nevriye Yılmaz - Türkiye: İlk tur maçlarının sonunda fiba.com, turnuvanın devamında izlenmesi gereken oyuncuları sayarken, kendisini -ve herhangi bir Türkiye oyuncusunu- yazmayarak belki de sonradan pişman olacakları bir işe imza attılar. Bu turnuvada çok büyük oynadı. Özellikle efsanevi Fransa maçında, önce Sandrine Gruda'yı sonra Isabelle Yakubu'yu sahadan silişi, turnuva genelinde oyun tıkandığında en büyük skor kozumuz oluşu, takıma kattığı "size" ile oyun içinde nefes alma imkanı sağlayışı, potadan uzaklaşsa da müthiş isabetle soktuğu şutları. Kadın basketbolu tarihimizin en büyük oyuncusu mu? Bence evet.

Nevriye Yılmaz




Maria Stepanova


Maria Stepanova - Rusya: Avustralyalı Lauren Jackson ile birlikte kadınlar basketbolunda pivot  pozisyonunun hali hazırda en değerli oyuncusu. 2.03 boya sahip olup bu derece isabetli şutlar atmak, böylesine iyi bir saha görüşüne sahip olmak inanılmaz bir özellik. Maç başına aldığı 8.9 ribaundla da turnuva ikincisi oldu.   Final maçında da agresif oyunumuzla ne zaman yaklaşmak için hamle yapsak, attığı isabetli şutlarla direncimizi kıran isim oldu. Geçtiğimiz on yıla damgasını vuran Stepanova, bu turnuvanın da en değerli oyuncularından biri oldu. Bir kadın vücudunun evrimsel süreçte ulaşabileceği en üst mertebe olarak varlığını sürdürüyor.


Böylece tarihimizde ilk kez kadın basketbolunda olimpiyat elemesi oynama şansı yakaladık. Daha önce herhangi bir takım sporunda olimpiyat katılımımız yok. Olimpiyatlara toplam 12 takım katılıyor. Bu 12 takımın biri ev sahibi Büyük Britanya, biri de son dünya şampiyonu Amerika Birleşik Devletleri. Gerikalan 10 biletin beşi, kıtasal şampiyonalarda şampiyon olan takımlara tahsis ediliyor. İlk kıtasal şampiyona Avrupa'da düzenlendi ve Rusya, olimpiyat bileti alan üçüncü takım oldu. Diğer şampiyonalar önümüzdeki ekim ayına kadar tamamlanacak ve olimpiyat biletini alacak dört takım daha belli olacak.

Geri kalan beş bilet içinse önümüzdeki yaz olimpiyat elemesi turnuvası düzenlenecek. Avrupa'dan dört (Türkiye, Fransa, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan), Afrika'dan 2, Amerika'dan 3, Asya'dan 2 ve Okyanusya'dan 1 takımın katılacağı 12 takımlık turnuva sonucunda geri kalan beş bilet de sahiplerini bulacak. İlk aşamada zor gibi gözükse de, herhangi bir Avrupa takımıyla oynamadan olimpiyatlara kalma ihtimalimiz bir hayli yüksek görünüyor.

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Ada Oyunları'nda Futbol, Wight Adası ve Âland Şampiyon

Wight Adası - Guernsey final maçı - foto: PaulSplodge

Belki de turnuvalar tarihinin en çekişmeli final müsabakası erkeklerde Wight Adası ile Guernsey arasındaki müthiş gol düellosuyla dün gerçekleşti. Finale kadar tüm maçlarını kazanmış iki takım, kalitelerine yakışır bir mücadele ortaya koydular ve sonuç itibarıyla maçın normal süresi berabere bitti. Her iki takımın da hala namağlup olduklarını ileri sürebiliriz.


foto: PaulSplodge
foto: B Close
Ross Allen'ın attığı golle henüz 5. dakikada öne geçen Guernsey, ilk yarıyı da aynı skorla önde kapattı. Ancak 62 ve 64'te yağmur gibi gelen Wight Adası golleri bir anda işin rengini tersine çevirdi. Guernsey'den Matthew Loaring'in sahneye çıktığı 84. dakika olmasa, madalyanın altınını ev sahibi çoktan kazanacaktı. Lakin o gol sadece madalyaya kavuşma süresini yarım saat uzatmaya yaradı. Uzatma dakikalarında, maçtaki ikinci, turnuvadaki dördüncü golünü atan Charlie Smeeton, Guernsey'in umutlarını azaltırken; Ian Seabrook maça noktayı koyan isim oldu. Maçın görüntülerinin bir kısmına şuradan ulaşılabilir.

http://natwestiowresults2011.com/Sports/SOCCER/default.aspx?SportID=28&EventID=139&HeatID=1603&ResultID=18304&ViewResult=True

Böylece ev sahibi Wight Adası, erkekler futbolda, tarihlerindeki ikinci altın madalyayı kazanmış oldu. Wight Adası, bu madalya ile bu branşın madalya listesinde bronz farkıyla (2 altın, 2 gümüş) ikinci Guernsey'in (2 altın, 2 gümüş, 1 bronz) ardından üçüncü sıraya yükseldi. Ancak Jersey'in 3 altın 5 bronzluk performansı kendisini hala zirvede tutmakta. Jersey, beşinci bronzunu dün Aland'ı 5-1 yenerek elde etti. Aland futbolu da son iki turnuva itibarıyla gerçekten büyük yükseliş içinde.

http://natwestiowresults2011.com/Sports/SOCCER/default.aspxSportID=28&EventID=139&HeatID=1603&ResultID=18305&ViewResult=True

Bu, ayrıca bir ev sahibinin erkekler futbolunda kazandığı beşinci altın madalya olarak kayıtlara geçti. Şu ana kadar oynanan 12 finalin sekizinde ise ev sahibi ülke mutlaka sahada olmuş. Bir ev sahibinin bu branşta ettiği en düşük dereceyi ise 1999 yedincisi Gotland ile 2001 yedincisi Man Adası paylaşıyor.

Wight Adası turnuva boyunca oynadığı 5 maçta 16 gol atıp, kalesinde 4 gol gördü. Takımın en golcü isimleri dörder gollü  Charlie Smeeton ve Ian Seabrook. Turnuva dördüncüsü Aland'ın forveti Peter Lundberg, tek beş gollü isim olarak gol krallığını elde etti.

Rodos'un ilk maçtan sonra diskalifiye edilmesi sebebiyle, oynanması gereken 30 maçın sadece 28'i resmi kayıtlara geçerken; bu maçlarda toplam 126 gol kaydedildi. Gol ortalaması maç başına 4.5. Böyle bir ortamda beş gol atan sadece bir kişinin çıkması ise gerçekten enteresan. 

Oynadığı beş maçta sadece 3 gol gören Jersey en savunmacı takım olurken, en golcü takım dört maçta oynamasına rağmen 18 golü bulan turnuva beşincisi Cebelitarık oldu. Toplam 18 gol yiyen Alderney en çok gol yiyen takım oldu. Batı Adaları gol atma başarısını gösteremedi.

Grönland - foto: PaulSplodge
Kimi ülkeler, tarihlerinin en önemli başarısını bu turnuvada elde ederken, kimileri ise acı gerçekle yüzleşmek durumunda kaldı. O takımların en başında gelen ise, şüphesiz Rodos. Gruptaki Jersey maçında çıkan olaylar sebebiyle yalnızca bu turnuvadan değil, önümüzdeki iki turnuvadan da ihraç edilerek "şu güzel ortamı bozan" Rodos, bu oyunların kaybedenlerinin başında geldi. Oysa yalnızca dört sene önce final oynama başarısı göstermişlerdi. Gerçekten düşündürücü. Kupanın Ynys Mon'dan sonra en çok katılan (11) takımı olan Grönland'sa müzmin kaybeden rolünü bir kez daha oynadı ve 1997'den beri olduğu gibi bir kez daha 9.'luğu geçemedi. Buz ülkesinin derecesi 11.lik oldu. Tüm oyunlara katılma başarısı göstermiş Ynys Mon da 9.'lukta kaldı. Ayrıca 2005 ve 2007'de bronz başarısı göstermiş Batı Adaları'nın 12.liği de tarihlerinin en kötü derecesi olarak kayıtlara geçti. Oyunlara yalnızca ikinci kez katılan Alderney ise oynadığı bütün maçları kaybederken kalesinde 18 gol gördü, yalnızca bir gol sevinci yaşayabildi. 2005'ten beri maç kazanamayan Falkland'ın galibiyet orucunu bozmasına yardımcı olan takım da, 13.lük-14.lük play off maçı ile yine Alderney oldu.

1999'dan beri kürsüye hasret Wight Adası'nın altın madalyası şüphesiz çok büyük başarı. Finalde kaybeden Guernsey de, katılmadığı 2007 oyunlarını bir kenara koyarsak, katıldığı son beş oyunda iki altın, iki gümüş ve bir bronzluk inanılmaz bir başarı elde etti. Bu oyunlarda üçüncü olan ve tarihi boyunca beşincilikten aşağı düşmeyen Jersey ile birlikte Guernsey'in, içinde bulunduğumuz zaman itibarıyla adalar futbolunun en güçlü ve tecrübeli takımları olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca tarihinin en iyi derecesi olan 6. lığı tekrarlayan Saaremaa'ya ve daha çok kadınlar futbolundaki başarılarıyla bilinse de üst üste iki yıl yarı final oynama başarısı gösteren Aland Adaları'na alkışlar bizden.

1 Wight Adası
2 Guernsey
3 Jersey
4 Åland Adaları
5 Cebelitarık
6 Saaremaa
7 Menorca
8 Man Adası
9 Ynys Môn
10 Gotland
11 Grönland
12 Batı Adaları
13 Falkland Adaları
14 Alderney

DSQ Rodos


Wight Adası 

Kadınlarda da Aland Adaları, bu aşamaya kadar çok iyi gelen Man Adası karşısında finalde zorlanmadı ve 5-1'lik galibiyetle altına uzandı. Böylece 2005'ten itibaren bu organizasyona katılmayan Faroe Adaları ile altın madalya sayılarını üçte eşitledi. Aland'ın,  Faroe'nin şampiyonluklarından kalan iki de gümüşü var. 

Jersey, Wight Adası ve Hitra'dan oluşan ilk tur grubunda Aland, sürpriz şekilde ev sahibi Wight'a iki puan kaybetse de, ilk tur sonunda 12 gol atıp, 1 gol yiyerek 7 puanla gruptan çıktı. Cebelitarık takımını 8-0'la hezimete uğratan Grönland ile yarı finalde eşleşen Aland; benzer tarifeyi kendilerine uyguladı ve finale yükseldi: 6-1. Finalde rakip, buraya kadar oynadığı üç maçta 16 gol atıp 1 gol yiyen formunun zirvesinde Man Adası idi. İlk golü henüz maçın başında yemesine rağmen, çabuk toparlanan tecrübeli Aland, rakibini 5-1 ile bozguna uğratarak, üst üste üçüncü şampiyonluğuna ulaşmış oldu.

http://www.natwestiowresults2011.com/Sports/SOCCER/default.aspx?SportID=28&EventID=140&HeatID=1606&ResultID=18306&ViewResult=True

Man Adası'nın maçın başında Jade Burden tarafından bulduğu gol;



Oyunların üçüncüsü, Batı Adaları'nı 1-0'la geçen Grönland oldu.

http://www.natwestiowresults2011.com/Sports/SOCCER/default.aspx?SportID=28&EventID=140&HeatID=1606&ResultID=18306&ViewResult=True

En çok gol atan takım 23 gol ile şampiyon Aland, en az gol yiyen yalnızca 1 gol yese de grup sonuncusu olan Gotland oldu.  Sadece üç maçta yediği 22 gol ile turnuvanın da sonuncusu olarak ayrı bir rekora imza atan Cebelitarık, aynı zamanda gol atma başarısı da gösteremedi ve turnuva sonuncusu oldu. Gol atamayan diğer takım da Gotland.

Gol kraliçeliğini ise üç isim paylaştı. Aland'dan Adelina Engman ve Man Adası'ndan Jade Burden ile Eleanor Gawne.

Aland'ı bir kenara koyacak olursak, tarihinin en büyük başarısını elde eden Man Adası alkışı en çok hak edenlerden oldu. Kendileri, oyunların bu branşının oynanmaya başlandığı 2001'den beri tüm oyunlara düzenli olarak katılan tek takım. Çokça tebrikler. Batı Adaları ile Grönland da ilk kez yarı final oynamanın sevincini yaşamış oldular.

Tarihinin en kötü derecesini elde ederek 7. olan Gotland ise gol bulamaması yüzünden bu hallerde. Böylesine sağanak gol yağmurunun vuku bulduğu oyunlarda iki maçta sadece 1 gol izleyebilen Gotland taraftarları, durumdan pek de memnun olmasalar gerek. Ayrıca her zaman erkeklerin iddialı takımlarından olmuş Jersey'in turnuva 8.si olması da, onlar adına ciddi bir başarısızlık olarak kayıtlara geçti.

1st Åland (Altın)
2nd Man Adası (Gümüş)
3rd Grönland (Bronz)
4th Batı Adaları
5th Wight Adası
6th Saaremaa
7th Gotland
8th Jersey
9th Hitra
10th Cebelitarık

Âland Adaları