28 Eylül 2013 Cumartesi

Kadınlar maçına kadın spiker

Foto: Fsf


Faroe Adaları Kadın Milli Takımı daha önce iki kez Avrupa Şampiyonası elemelerine katılsa da tarihinde ilk kez Dünya Kupası elemelerinde mücadele ediyor. Hedef Kanada 2015.

Bu elemelerle birlikte UEFA, Dünya Kupası için ilk kez, Wenger'in erkekler futboluna önerdiği küçük takımları birbirine kırdırıp büyüklerin karşısına çıkarma statüsünü uyguluyor. Bu statü çerçevesinde elemelere ilk turdan katılan Faroe Adaları, nisan ayında oynanan maçlarda Karadağ, Gürcistan ve ev sahibi Litvanya'nın bulunduğu grubu lider bitirdi ve asıl gruba katılmaya hak kazandı.

Faroe Adaları bu turda İsveç, İskoçya, Polonya, Kuzey İrlanda ve Bosna Hersek ile birlikte 4'üncü gruba düştü. 22 Eylül'de oynanan ilk maçta Torshavn'da İskoçya'ya 7-2 kaybettiler. İkinci maç Polonya'daydı. Wroclaw'da oynanan maçta da sahadan 6-0'lık sonuçla mağlup ayrıldılar. Bu maçın görüntüleri aşağıdan izlenebilir.

Polonya maçıyla ilgili ilk detay maçın Polonyalı spikerinin kadın (yorumcusunun erkek) olması. Kadınlar maçına bile davul götüren Polonyalı taraftarlar neden Avrupa'nın taraftar kültürünü en iyi içselleştiren ülkesi olduklarını bir kez daha gösteriyor. Maçta Faroe Adaları'nın yediği dördüncü ve beşinci gollerin birbirinin tamamen aynısı olması da dikkatlerden kaçmıyor.


21 Eylül 2013 Cumartesi

Libertadores'i Pasifik kıyısına getiren takım

Copa Libertadores, -her ne kadar jenerik müziği Avrupa ile özdeşleşen Beethoven'ın 9'uncu senfonisi olsa da- Güney Amerika'nın kulüpler düzeyindeki en büyük kupası. İlk zamanlarda kupa, uzun yıllar Atlantik Okyanusu'na kıyısı olan Brezilya, Arjantin ve Uruguay'ın takımları ile okyanus bağlantısı olmayan Paraguay'ın temsilcileri arasında paylaşılmıştı. Pasifik Okyanusu'na kıyısı olan Peru, Şili, Kolombiya ve Ekvador kulüpleri bu kupada başarıya hasretti. Bu döngü 1989 yılında kırıldı. O yıl mutlu sona ulaşan Kolombiya temsilcisi Atletico Nacional, kupayı ilk kez Pasifik kıyılarına getirmişti.

1960 yılından beri aralıksız olarak düzenlenen Copa Libertadores'te Pasifik ülkelerinden ilk kıpırdanma 1972'de gelmişti. O yıl Peru'dan Universitario bu kupada finale kadar yükselmiş ancak dönemin en güçlü takımlarından Independiente'ye boyun eğmişti. Peru liginin en çok şampiyonluk kazanan takımı Universitario, ayrıca  FIFA tarafından 20'nci yüzyılın en iyi Peru kulübü seçilmişti.

Universitario'nun mirasını bir yıl sonra Şili'den Colo Colo devralacak ancak o da aynı güçlü takıma boyun eğecekti. 70'li yıllarda Güney Amerika'da Independiente'nin borusu öterdi ve arka arkaya dört kez Libertadores'i kazanacaklardı (Halen bu kupayı en çok kazanan ekip yedi şampiyonlukla yine kendileri.) İlerleyen dönemde Şili'den Union Espanola, Kolombiya'dan Deportivo Cali yine finalde Arjantin takımlarına kaybedecek; 1981'de Cobreloa, Zicolu Flamengo'ya play-off maçı sonrası kupayı teslim edecekti.

Pasifik ülkelerinin kötü talihi 1989'da değişti. Rene Higuita'sından rahmetli Andres Escobar'ına oldukça iddialı bir kadroyla turnuvaya başlamıştı o sene Atletico Nacional. Elbette kurulan kadronun arkasındaki isim dikkat çekiciydi. Ülkedeki uyuşturucu trafiğini elinde tutan, dönemin para babası Pablo Escobar kesenin ağzını açmış ve takıma yıldızları toplamıştı. Fakir halka yardımları sebebiyle Kolombiya halkının sevmekle nefret etmek arasında gidip geldiği Escobar, böylece gayrimeşru eylemlerinin üzerini örtecek, halkın gözündeki sevgisini sağlamlaştıracaktı. Kolombiya halkına futboldan elde edebileceği en büyük mutlulukları yaşatacaktı.

Atletico Nacional kupada ilk tur grubunda yine aynı ülkeden Millionarios'un ardında ikinci olup son 16 takım arasına kalıyordu. Bu turda Arjantin'den Racing'i ilk maçta 2-0 yenip deplasmanda 2-1 yenilerek averajla saf dışı bırakıyor ve çeyrek finalist oluyordu. Bu turda gruplarda oynadığı iki maçta da mağlup edemediği Millionarios ile eşleşen Atletico içerideki ilk maçı 1-0 kazanıp deplasmanda 1-1'lik eşitliği koparıyor ve yarı finalde Uruguay'dan Danubio'nun rakibi oluyordu. Danubio, Kolombiya'daki ilk maçta 0-0'lık beraberliği kurtarıp evine umutlu dönse de yakın gelecekte bunun için çok pişman olabilirdi. Çünkü Montevideo'daki rövanş maçında kalelerinde tam altı gol görecek ve maçı 6-0 kaybedeceklerdi. Atletico Nacional finaldeydi.

Kolombiya temsilcisinin finaldeki rakibi Paraguay'dan Olimpia Asuncion'du. Paraguay'da oynanan ilk maçta Olimpia zorlanmadan 2-0'lık galibiyeti elde etti. Final maçlarının en az 50 bin kişilik stadda oynanması kuralı uyarınca CONBEMOL yönetimi, Atletico'nun Medellin'deki Atanasio Girardot Stadyumu'nu kabul etmedi. Bogota'da oynanan maçın normal süresi Atletico'nun 2-0'lık üstünlüğüyle bitti ve penaltı atışlarına geçildi. Toplam 18 atış sonunda 5-4'lük üstünlüğü elde eden Atletico Nacional 28'inci kez düzenlenen Copa Libertadores'te kupayı kazanan ilk Pasifik ülkesi takımı olarak adını tarihe yazdı. Kolombiya futbol tarihinin en mutlu günüydü. Penaltılarda Olimpialı oyuncuların tam dört penaltısını kurtaran Rene Higuita da, dönemin dünyada en iyi kalecilerinden biri olduğunu bir kez daha gösterdi. Finalin ikinci ayağından özet görüntülere aşağıdaki videodan ulaşabilirsiniz. 19:00'dan itibaren de penaltı atışları takip edilebilir.

Pasifik: 4 - Atlantik: 47

Kupayı kazanan Atletico Nacional, bir yıl sonra yine şampiyonluğa yürüyecek ancak finalde elediği Olimpia, bu sefer yarı finalde kendilerini saf dışı bırakacaktı. Atletico Nacional'in ardından sadece üç kez, Colo Colo (Şil), Once Caldas (Kol) ve LDU Quito (Ekv) takımları Pasifik ülkeleri adına kupayı kazanabildi. Yani toplamda 54 kez düzenlenen turnuvada sadece dört şampiyonluk. CONBEMOL üyesi üç Atlantik ülkesi Brezilya, Arjantin ve Uruguay ise bu süreçte 47 şampiyonluk elde etti. Pasifik ülkeleri, 2008'de Quito'nun şampiyonluğunun ardından bir daha finale bile yükselemedi. Başka herhangi bir kıtanın Kupa 1'inde şampiyonluk söz konusu olduğunda bu denli bir coğrafi dengesizlik var mıdır merak konusu. Ancak Avrupa'dan gelen futbolun, toprağın beri yanında daha iyi oynandığı -en azından kupalara bakılırsa- aşikâr.


20 Eylül 2013 Cuma

Faroe Adaları'nda deplasman yapmak



Türkiye'deki deplasman kültürü renklidir. Elbette söz konusu yasaklı olmadığınız bir deplasmansa. Her daim yolda kalacakmış gibi ilerleyen Mercedes 302 otobüsü, otobüsün içinde yolculuk yapılan yöreye özgü tezahüratlar, tezahüratlara eşlik eden güzel kafalar, güzel kafaları bir şehirden diğerine götüren kaptan dayılar ve bagajdaki emanetler gibi kültürel ögeler barındırır. Bu ögelere polisten karşılanma, polis tarafından aranma, şehre giriş, stada giriş, sonuca göre otobüsün camını indiriş gibi ritüeller eşlik eder. En azından bir süre öncesine kadar böyleydi.

Ancak söz konusu bir Alman takımıysa ve takımın peşinden bin 500 kilometreden fazla bir yol alınmışsa, deplasman ritüelleri biraz farklılık gösterebiliyor. 2014 Dünya Kupası elemelerinde Almanya Milli Takımı Faroe Adaları'nı 3-0'la geçerken, bir taraftarının Faroe Adaları izlenimlerini, Alman Futbol Federasyonu kendi resmi sitesinde paylaşmış.

Kaos futbolu


07 Vestur Sørvágur - Vikingur Gøta
Master Lig
18.09.13

12 Eylül 2013 Perşembe

Faroe Adaları iki yılda 66 basamak geriledi


Son açıklanan FIFA klasmanında Faroe Adaları, yedi sıra düşerek 182'nci basamakta kendine yer buldu.

Teknik Direktör Lars Olsen'in göreve geldiği Kasım 2011'de, ülke 116'ncı sıradaydı. Böylece Olsen döneminde Faroe Adaları tam 66 basamak gerilemiş oldu.

Bu ayki gerilemede, 9 Eylül 2009'da oynanan Litvanya maçının değerlendirme dışı kalmasının etkisi oldu. Dünya Kupası elemesi olarak oynanan ve Faroe Adaları'nın 2-1 kazandığı maç, ülkeyi o ay tam 41 basamak yukarı taşımış ve tüm dünyada en çok gelişim gösteren ülke yapmıştı.

Lars Olsen göreve 2014 Dünya Kupası elemeleriyle başladı. Bu süreçte ikisi de İzlanda ile olmak üzere iki dostluk maçı yaptılar. Ancak bu iki dostluk maçını ve sekiz eleme maçının tamamını kaybettiler.

Açıkçası aldıkları sonuçlar çok da kötü sayılmazdı. Grupta İsveç'e iki maçta 2-1 ve 2-0'lık skorla kaybettiler. Bu hafta ağırladıkları Almanya'dan biri ofsayt aromalı biri de penaltıyla uzaktan yakından alakası olmamasına rağmen penaltıdan iki gol yediler ve maçtan koptular. Puan alma ihtimalleri olan iki Kazakistan maçının ilkinde deplasmanda öne geçtiler ancak 2-1 kaybettiler. Önlerinde iç sahada oynanacak bir Kazakistan maçı daha var. Kazakistan veya daha sonra oynanacak iç sahadaki Avusturya maçında puana erişeceklerini düşünüyorum. Böylece en son Euro 2008 elemelerinde yüzleştikleri grubu puansız bitirme tehlikesi ortadan kalkacaktır.

182'nci basamak, Vanuatu'nun, Madagaskar'ın, Samoa'nın, Aruba'nın ve dahasının arkasında yer almak demek. O Madagaskar ki seyahat masraflarını karşılayamayacağından ötürü Dünya Kupası elemelerinden çekilmiş bir ülke. Bu durum elbette FIFA klasmanının doğruluğunu sorgulatan bir etmen. Faroe Adaları bu saydığım ülkelerin hepsini kayıtsız şartsız yener demiyorum elbet. Ancak şunu söylemek gerek ki Faroe Adaları nüfusu 50 bin ve altı olan ülkeler içinde futbol kültürünü en yaygın yaşayan ülkedir. Wenger'in öne sürdüğü Avrupa'nın küçük takımlarını birbirleriyle oynatarak diğerlerinin önüne çıkarma düşüncesi gerçek olsa, Faroe Adaları muhtemelen ilk 100'e yaklaşacak belki de tarihinde ilk kez ilk 100'e girebilecekti. Ancak bir milli takımın esas amacı FIFA klasmanında tepeye yükselmek mi, yoksa ülkeyi diğerlerine karşı temsil edebileceği tek alan olan futbolda elinden geleni yapmak mı. Faroe Adaları'nın güçlülerle oynama hakkının elinden alınmadığı, Ibrahimovic'lerin, Mesut Özil'lerin Torsvollur'a ziyaretlerinin kesilmeyeceği bir dünyada 207'nci sırada bile olmak onlar için bir şeyi değiştirmeyecektir. Zaten Almanya'ya kafa tutabileceklari başka hangi alan var ki dünyada.

İzlanda tarihinin en ağır mağlubiyeti

İzlanda tarih yazıyor derken, İzlanda tarihinin en ağır hezimetinden de bahsedelim.

Futbol federasyonu 1947'de kurulan, aynı yıl FIFA'ya, 1954'te de UEFA'ya üye olan İzlanda, ilk zamanlarında tabii olarak galibiyet almakta güçlük çekiyordu. Hatta şu dönemde de zaman zaman etkisini ağır şekilde hissettikleri "deplasmanda galibiyet alamama" sendromu o dönemde feci şekilde hakimdi. İlk deplasman galibiyeti için ta 1973'ü beklemeleri ve dost ve kardeş ülke Faroe Adaları ile bir hazırlık maçı yapmaları gerekecekti.

Bu karanlık dönemin en karanlık gecesiyse  23 Ağustos 1967 idi. Dostluk maçı için Kopenhag'a giden İzlanda'nın rakibi Danimarka'ydı. Fakat müsabakanın sonucu pek de dostça sayılmazdı. Atılan 16 golün 14'üne sahip olan Danimarka, İzlanda'ya tarihinin en ağır yenilgisini yaşatıyordu. Böylece İzlanda'ya alıp alabileceği en ağır mağlubiyet, tam altı yüzyıl boyunca kendisine bağlı olarak var olduğu Danimarka'dan geliyordu.

11 Eylül 2013 Çarşamba

İzlanda tarih yazıyor

İsviçre deplasmanında cuma günü oynanan maçın 54'üncü dakikasında 4-1 geriye düşen İzlanda, büyük ihtimalle havlu atmıştı. Çünkü Norveç, Güney Kıbrıs'ı çoktan yenmiş; Slovenya da Arnavutluk karşısında öne geçmişti. Bu sonuçlarla İzlanda günü grup beşincisi olarak bitirecekti. Dünya Kupası hayalleri 'muhtemelen' başka bahara kalmıştı.

Ancak dünya futbol tarihinin en dramatik geri dönüşlerinden birine imza attı İzlanda. Ülke futbolu efsanesi Eidur Gudjonsen'in ikinci yarının başında oyuna girmesi, oyunun ve belki de ülkenin kaderini değiştirdi. Gudjonsen belki gol atmadı. Ancak oyuna getirdiği hareket Johann Berg Gudmundsson'un ve Kolbeinn Sigthorsson'un toplam üç gole imza atmasına yardımcı oldu. Alkmaarlı Johann Berg'in duraklama anlarında attığı gol jenerik olmaya aday. 'Dört dörtlük' bir zaferle Bern'den ayrıldı İzlanda o gün. İsveçli tenik adam Lagerback'ın takımın başına gelişinden bu yana en ihtişamlı sonuçlardan biri elde edilmişti. Lagerback, maçın ardından yaptığı açıklamada, İsviçre maçını, 2002 Dünya Kupası elemelerinde İsveç'in Türkiye'yi yendiği maça benzetti. Lagerback, o dönem Soderbeck ile birlikte İsveç Milli Takımı'nı Dünya Kupası'na taşımıştı. Dünya Kupası bileti aldıkları maç da Ali Sami Yen'de Türkiye'yi yendikleri maç olmuştu. Son dakikalara 1-0 önde giren Türkiye, maçın son anlarında yediği iki golle İsveç'e kaybetmişti.

"Bern mucizesi"nin ardından hikayenin ikinci perdesi Reykjavik'te oynanacaktı. Grupta İzlanda'nın üzerinde yer alan Arnavutluk, Laugardalsvöllur'da 9'uncu dakikada öne geçti. Ancak ne Teknik Direktör Lars Lagerback'ta ne de oyuncularda herhangi bir panik hâli yoktu. Birkir Bjarnason hemen yanıt verdi. Ajax'ın muhtemelen yakında nakide tahvil edeceği Kolbeinn Sigthorsson ikinci golü attı ve İzlanda muhteşem bir zafer elde etti. Cuma akşamı İzlanda'yı yenememesi sebebiyle liderliği riske giren İsviçre ise Norveç deplasmanına kazanmak için gitti ve İskandinav ülkesini 2-0'la geçti. Böylece İzlanda bitime iki maç kala ilk kez ikincilik koltuğuna yerleşti. Slovenya ise cuma günkü zaferine salı günü Güney Kıbrıs deplasmanı galibiyetini de ekledi ve grubu iyice panayır alanına çevirdi. İsviçre 18 puanla zirvede. İzlanda, Slovenya, Norveç ve Arnavutluk ise 13, 12, 11 ve 10'ar puanla arka arkaya dizilmiş durumda. İkinciyi adeta fotofiniş belirleyecek. Ancak İzlanda büyük bir avantaja sahip. Son iki maçında içeride Güney Kıbrıs'la ve deplasmanda Norveç ile karşılaşacaklar. Bu iki maçtan dört puan çıkarmak grup ikinciliği için yeterli olabilir. Yani 15 Ekim'de Ullevi'de oynanacak Norveç maçı, İzlanda futbol tarihinin en önemli maçı olabilir.

Slovenya'da Katanec etkisi

Grubun dünyanın en homojen eleme grubu olduğu ortada. Zirveyi domine eden İsviçre, üçüncü torbadan gruba katılmıştı. Birinci torbadan gelen Norveç, tüm gruplar içinde dördüncü sıradaki tek birinci torba takımı konumunda. 2006 Dünya Kupası elemelerindeki Türkiye'nin grubunu andırmıyor değil. Orada da birinci torbadan gelen Danimarka grubu dördüncü bitirmiş, dördüncü torba takımı Ukrayna liderliği elde etmişti.

Norveç'in katıldığı son büyük turnuva Euro 2000. O günden bu yana turnuva başarısı olmayan Norveç artık zinciri kırmak istiyor. Fakat salı günü içeride 2-0 kaybettikleri İsviçre maçı büyük bir hayal kırıklığı oldu. Ancak gruptaki esas heyecan Slovenya'nın tırmanışı oldu. Bu yılın başına kadar oynadığı dört maçta üç puan çıkaran Slovenya, grup sonunculuğu için adaylardan biriydi. Ancak ocak ayında ülkenin Fatih Terim'i diyeceğimiz Srecko Katanec'in göreve gelmesi, milli takımın kaderini değiştirdi. Katanec, Slovenya'ya Euro 2000'de ilk büyük turnuva katılımını yaşatmış ve iki yıl sonra da küçük ülkeyi Dünya Kupası'na götürmüştü. Euro 2000 grubunda Yugoslavya'ya karşı oynadıkları, 3-0 öne geçtikleri ve rakibin 10 kişi kaldığı maçta skorun 3-3'e gelmesine engel olabilseler belki de Sloven futbolunun kaderi bambaşka bir şekilde yazılacaktı. Ancak 2000'de gruptan çıkamadılar. 2002'de de kaybedilen ilk İspanya maçının ardından Katanec ile takımın yıldızı Zlatko Zahovic'in arası açıldı ve Slovenya puansız bir şekilde evine döndü. Önce Zahovic'i sonra da Katanec'i kaybeden Sloven futbolu o günden beri belini bir daha doğrultamadı.

Ocak ayında yeniden milli takım emanet edilen Katanec, ilk maçında evinde İzlanda'ya kaybetse de arka arkaya üç maçtan galibiyetle ayrıldı. Haziran ayında İzlanda'yı İzlanda'da 4-2 yendiler. Bu maç haftasında da gol yemeden iki galibiyet çıkardılar. Grupta şansları var. Ancak en zor fikstür de onların: Önce içeride Norveç, sonra dışarıda İsviçre ile oynayacaklar.

Ancak esas büyük olay, son torbadan gelen İzlanda'nın bitime iki maç kala ikinci sırayı ele geçirmesi. İzlanda, son iki eleme grubunu sadece beş ve dörder puanla bitirmişti. Şu ana kadar bir turnuvaya katılma hayali kurdukları tek dönem Euro 2004 elemelerinde gerçekleşti. Bir ara grubun zirvesine de yerleşen İzlanda, Almanya ile berabere kalabilmesine rağmen İskoçya'ya her iki maçta da yenilerek, Britanya ülkesinin bir puan ardında kalıp ikinciliği kıl payı kaçırmıştı. O günden bu yana İzlanda sıra takımı konumunda. Yıllar içinde gelen başarısızlıklar takımı son torbaya kadar geriletti. Faroe Adaları bile son değil, beşinci torbadan girmişti bu Dünya Kupası elemelerine. Bu elemelerde de deplasmanda aldıkları Güney Kıbrıs ve içeride aldıkları ağır Slovenya yenilgileri yine işlerin başa sarılmasına sebep olabilirdi. Ancak bugün gelinen noktada, bu iki maçtan birini kazanabilse, grup ikinciliğini garantileyebilecek bir noktada yer alıyor İzlanda.



İzlanda neyi doğru yapıyor?

İzlanda futbolunun kaderi 2011 yılında değişti. O yıl düzenlenen Avrupa 21 Yaş Altı Şampiyonası ile İzlanda futbolu adeta üzerindeki ölü toprağını atıyordu. Eyjolfur Sverisson ve öğrencileri İzlanda'yı tarihinde ilk kez bu turnuvaya taşıdı. Turnuvada Danimarka galibiyeti dışında önemli bir başarı elde edemediler. Ancak bir alt yaş grubu takımında önemli olan, zaferler ve kupalar elde etmek değil, üst takıma faydalı oyuncu çıkarabilmektir. İzlanda da bunu layıkıyla başardı. O turnuva kadrosundan tam beş oyuncu, Gylfi Sigurdsson, Johann Berg Gudmundsson, Kolbeinn Sigthorsson, Birkir Bjarnason ve kaptan Aron Gudmundsson, Arnavutluk maçına ilk 11'de başladı. O kadrodan Alfred Finnbogason ve Arnor Smarason da yedekler arasındaydı. 1996'dan beri milli formayı giren eski tüfek Eidur Gudjonsen de takımın abisi olarak tabii ki kadrodaydı. Jenerasyon değişiminin nasıl yapılacağına dair fikirler barındırıyor olsa gerek.

Lagerback, Arnavutluk maçının ardından yaptığı açıklamada İzlanda'nın önümüzdeki dönemde Avrupa'nın en iyi futbol ülkelerinden biri olacağını söyledi. Takımın geniş kadrosunun tamamına yakını ülke dışında futbol oynuyor. Reading'ten Hoffenheim'a geçerken Reading tarihinin transfer geliri rekorunu kırdıran, her iki kulüpte de sezonun oyuncusu ödülünü elde edebilmiş ve şu sıralar Tottenham'da Modric'in boşluğunu dolduran Gylfi Sigurdsson, İzlanda tarihinin gelmiş geçmiş en büyüğü olabilir. İsviçre'ye üç gol atarak patlayan Gudmundsson, AZ Alkmaar'ın, Sigthorsson Ajax'ın, Finnbogasson da Heerenveen'in gol makineleri. 24 yaşındaki kaptan Aron Gunnarsson, Premier Lig'de Cardiff City'de forma giyiyor. Tüm bu saydığım isimlerin en yaşlısı da 89 doğumlu kendisi.

İzlanda 21 Yaş Altı takımı, 2013 Avrupa Şampiyonası elemelerinde hiçbir varlık gösteremedi ve sadece tek galibiyetle ve üç puanla eleme grubunu sonuncu bitirdi. Bir önceki jenerasyonda tarihinin en büyük başarılarından birini elde eden, Avrupa'nın en iyi sekiz takımından biri olan bir ülkenin düşüşü dramatikti. Ancak İzlanda Futbol Federasyonu, -sıkı durun- Teknik Direktör Eyjolfur Sverisson'un görevine son vermedi! 2015 elemelerine de Sverisson yönetiminde başladılar. Sonuç: 2015 21 Yaş Altı Şampiyonası elemelerinde İzlanda, oynadığı dört maçtan dört galibiyet çıkaran hâli hazırda tek ülke konumunda.

Sistemli olmak, futbol ülkesi olmak, futbolcu ve sporcu yetiştirmek üzerine çok şey söylenebilir. Bu emel uğruna yeni hocalar getirilebilir, ülke sathında yeni projeler geliştirilebilir. Ancak bugün 320 bin nüfuslu İzlanda, 75 milyon nüfuslu Türkiye'ye nazaran Dünya Kupası'na daha yakın görünüyorsa, biraz durup düşünmek ve -gururumuza yedirebilmeyi becerebilirsek-, göz ucuyla da olsa örnek almak fena olmasa gerek. İzlanda Dünya Kupası'na katılamayabilir. Ekim ayında içeride Güney Kıbrıs'ı yenebilseler bile Norveç deplasmanında kaybetmeyeceklerini kimse söyleyemez. Play-off'ta elenme ihtimalleri bile çok yüksek. Ancak bunlar sorun değil. İzlanda Brezilya'ya gidemese bile bir sonraki eleme grubunda yine iddialı bir takım olacak ve elbet bir gün bir turnuvaya katılacak. Ülke nüfusunun büyük bir yüzdesi futbol oynamaya veya spor yapmaya devam edecek. Bu süreçteyse ne kelleler kopacak ne de neşterler vurulacak. Sanırım futbol ülkesi nasıl olunur, bunun 320 bin kişilik küçük bir simülasyonunu sunuyor İzlanda. Adeta çocuğa anlatır gibi. Kadın Milli Takımı'nın da son iki Avrupa Şampiyonası'na katılım gösterdiğini eklersem, fazla acımasız olmam umarım.