Haftanın Takımı: Zalgiris Kaunas
C Grubu'nun underdog'u olacaklarını öngördüğüm Zalgiris Kaunas, ciddi ciddi grup liderliğine doğru ilerliyor. Üç maç sonunda yedikleri sayı ortalaması 64.7. Bu sene potanın önüne otobüs çeken Barcelona'nın ardından (56.3) bu alanda ikinci sıradalar. Maç başına attıkları 82 sayı da gerçekten inanılmaz ama bu sezon Euroleague'de çok sayı atmak yeni moda olduğu için bu çok da göze batmıyor. Adamlar üç maçta yüzde 42 ile üçlük atmış ve bu arka planda kalıyor. İkinci maçta Caja Laboral'i Caja Laboral'de devirmişlerdi. Avrupa turnelerinin ikinci ayağı Pire'de de tam 18 sayılık vurgun yaptılar. Son şampiyon Olimpiakos'u tam 22 (yirmi iki) top kaybına zorladılar (Spanoulis'in altı top kaybıyla nasıl 20 index reyting aldığı hâlâ bilinmezliğini koruyor.) Oyun kurucu pozisyonunda Marco Popovic ile Oliver Lafayette'i, uzunda da Darjus Lavrinovic'i bulunduran Zalgiris, eski dostlar kıraathanesi tadında ancak takımda Kaukenas, İbrahim Jaaber gibi delici adamlar, Lavrinovic'lerin ötekisi gibi atıcı uzunlar, Tremmel Darden gibi son yedi sezonunu yedi farklı takımda geçirmiş seyyahlar olduğu sürece sırtları kolay kolay yere gelmez. Koç Joan Plaza böyle savunma yaptırdığı sürece ve Başkan Romanov Plaza'yı sakallarını kesmediği için kovmadığı sürece ikinci sekizli grupta ilk dördü zorlarlar. Fikstürün ikinci bölümünde grubun üç büyüğüyle içeride oynayacaklarını da ekleyelim. Haftanın değil ilk üç haftanın takımı Zalgiris Kaunas.
Belki de haftanın maçında Caja Laboral deplasmanda Milano'yu devirirken çok zorlandı. Başından sonuna başa baş giden maçın son çeyreğinde Bask ekibinin bulduğu 30 sayı galibiyeti getirdi. Üçüncü çeyrekte Nocioni omzundan sakatlanıp çıkmış, Oleson da faulleri beşlemişken, birinin çıkıp gemiyi limana yanaştırması gerekiyordu, o isim de Bjelica oldu. Son çeyreğin en kritik anlarında attığı yedi sayı galibiyeti getirdi. Zaten hafta boyunca mide ağrısından muzdarip olan Bjelica'nın attığı 20 sayının yanına 9 da ribaud eklemesi Milano'nun ipini çekti, Laboral' üçüncü maçta birinci galibiyeti getirdi. Hem de deplasmanda. Haftaya ritmini bulmuş Anadolu Efes'i ağırlayacaklar ve Milano'ya kaybetmiş Laboral orada da takılsaydı 0-4'lük bir başlangıç hasıl olacaktı. Bu yüzden Bjelica, -tabii ki 30 indexli San Emeterio ile birlikte- haftanın adamı oldu. Sayıda ve ribaundda kariyer rekorları kıran Sırp uzun, Kızılyıldız'daki son senesine göz kırpıyor.
Haftanın Savunmacısı: Manuchar Markoishvili - Cantu vs. Khimki (6 sayı, 4 rib, 4 asist, 3 top çalma, 9 index)
Cantu'nun son yıllardaki çıkışında kendilerini var eden esas prensip iyi savunma yapabilmeleriydi. Bu sezon Union Olimpija ve Panathinaikos'a karşı oynanan ilk iki maçta bu özelliklerinden eser yoktu. Ancak son üç sezonda Cantu savunmasının bel kemğini teşkil eden Gürcü oyuncu bu maçta sahneye çıktı. Cantu, hücum takımı diye bildiğimiz Khimki'yi 54 sayıda tutarken, başrolde Markoishvili'nin baskılı dış savunması vardı. Khimki'nin 19'da dört üçlük atmasında önemli rol oynadı. Ribaundlara de katkı verdi ve bu alanda Cantu rakibine 40-26'lık üstünlük kurdu. Markoishvili ile birlikte Aradori ve Leunen de böyle oynamaya devam ederlerse haftaya deplasmanda karşılaşacakları Real Madrid'e onu şaşırtacak küçük sürprizler sunabilirler.
Haftanın Karması:
1. Fernando San Emeterio - Caja Laboral: Haftanın en kritik maçında Caja Laboral Milano'yu deplasmanda devirirken, 18 sayı atmasının yanında 6 da asist yaptı ve takımının attığı 95 sayının 30-35'i civarında doğrudan rol oynadı. Zaten 30 index'le Euroleague onu haftanın MVP'si seçti.
2. Jordan Farmar - Anadolu Efes: Geçen haftaki yazıyı pas geçmeseydik Farmar'ı haftanın adamı seçerdim. Vefa borcumuzu böyle ödeyelim. 14 sayı, üçü hücum altı ribaund, dokuz asist. Artık kulaklarından ziyade asistleriyle de meşhur.
3. Rudy Fernandez - Real Madrid: Köşemizin onur konuğu Rudy, sezonun en iyi maçını Fenerbahçe Ülker deplasmanında çıkardı. 12'de sekiz saha içi isabetiyle 21 sayı, yanına da 5 asist, 3 top çalma. 30 index kolay gelmiyor tabi.
4. Nemanja Bjelica - Caja Laboral 5. Stephane Lasme - Panathinaikos: Dört sene önce Partizan'la harikalar yarattıktan sonra kapağı Maccabi'ye atan Lasme, son iki sezondur nerededir, kimlerdir, ne yer ne içer kimsenin haberi yoktu. Ta ki Panathinaikos onu karanlık dehlizlerden çekip çıkarana kadar. Artık nereden akıllarına geldiyse Lasme'yi takıma katan Panathinaikos'un, bu sezonki ilk sorunsuz galibiyetinde Gabonlu uzunun payı büyüktü. Attığı 13 sayının yanında 8 de ribaund alan Lasme, 25 index yaptı ve hem taraftarına hem de Euroleague Fantasycilere hayat verdi.
Haftanın Döküleni: Omar Cook - Emporio Armani vs. Caja Laboral (30 dakika, 3 sayı, 2 ribaund, 5 asist, 3 top çalma, 7 index)
Tamam, sayıdan sonraki haneler gayet göz doyurucu fakat 30 dakikada sadece 3 sayı? Anadolu Efes maçında da buna benzer bir performans ortaya koymasına rağmen o maçı kazanmışlardı. Ancak aynı yere iki kere yıldırım düşmez. 95 sayı yedikleri maçta hücumun bir elinden de o tutsaydı belki işler başka olabilirdi. Bu kritik maçta Cook gibi bir adamın ne yapmaya çalıştığını anlayan yok.
Haftanın Boşa Kürek Çekeni: Yannis Bouroussis - Emporio Armani vs. Caja Laboral (22 dakika, 22 sayı, 11 ribaund, 3 top kaybı, 27 index)
Aldığı ribaundların dördü de hücum ribaunduydu Bouroussis'in. Caja Laboral'e direnemeyen takımının en iyisiydi. Index reyting sezon ortalamasında da üçüncü sırada. Armani'deki ilk sezonunda beklentileri karşılayamayan Yunan uzun, bu sezon takımını ileriye taşıyacak adam konumunda. Ancak Zalgiris'in de potaya girmesiyle grupta işler öyle karıştı ki. Geçen sezon haricinde Top 16'yı hep son maçlarda kaçıran Armani'nin bahtına yine siyah günler düşerse Bouroussis sadece bu haftanın değil, normal sezonun boşa kürek çekeni olabilir.Öte yandan bu maç da ne bereketliymiş, bütün haftanın panoramasını ele geçirdi.
Bu maç kaçmaz: Fenerbahçe Ülker - Panathinaikos, 1 Kasım Perşembe, 20:00
Panathinaikos toparlanma sinyallerini bu hafta verdi. İlk maçta Real Madrid'e yenildikten sonra Cantu'yu çok zorlanarak yenen Pao, hafta sonu oynanan derbide de Olimpiakos'a içeride kaybetti. Hafta arasındaki kritik Union Olimpija maçını rahat kazanmaları bir nefes almalarını sağlayacak. O maçta ayrıca Lasme'yi de kazandılar. Güçlü Fenerbahçe Ülker uzunlarına karşı ellerinde yeni bir koz daha geçti böylece. Öte yandan Fenerbahçe pota altı da Real Madrid'e karşı evlere şenlikti, 14 hücum ribaundu verdiler. Real Madrid, Fenerbahçe Ülker'in cicim aylarını bitiren takım oldu. İstanbul'da ilk çeyrekte elde ettikleri farkı maç sonuna kadar taşıyıp sonuca gittiler ve grubun hakiminin kendileri olduğunu dosta düşmana ilan ettiler. Evet, Bo McCalebb sakatlığı dolayısıyla etkili oynayamamış olabilir ancak karşı tarafta da Sergio Llull hiç süre almadı. Batiste yokları oynadı. Geçen haftayı pas geçen Sato sadece dört sayı attı. Fenerbahçe Ülker bundan daha iyi olabilirdi.
Khimki'nin de bal yapmayan arı misali kıvranmasını göz önünde bulundurursak, gruptaki ikincilik mücadelesi Panathinaikos ile Fenerbahçe Ülker arasında geçecek. Bu bakımdan bu maç çok kritik. Final Four isteyen sarı lacivertliler bu tip maçları kaybetmemeli. Zira Panathinaikos'un Obradovic'le birlikte kaybettiği Batiste ve Sato zaten Fenerbahçe Ülker'in kadrosunda. Fenerbahçe Ülker bir daha takılmamalı.
Euroleague'de normal sezonun ilk haftası geride kaldı. Yeni formatıyla, yeni maç günüyle ve hatta yenilenmiş takımlarıyla çok farklı bir sezon bizleri bekliyor. Bu haftadan itibaren haftanın öne çıkanlarını belirlemeyi düşündüm. Normal sezon grupları aralıksız şekilde yıl sonuna kadar devam edecek. Bakalım ben de kendimi takımlar kadar disipline edip her hafta bu yolculuğa eşlik edebilecek miyim. Haftanın Takımı: Union Olimpija & Alba Berlin
Perşembe günkü maçlar oynandığında bu ödülün sahibi neredeyse belliydi. Cantu gibi "evinde kral" bir takımın evine gidip canını sıkmak her takım için büyük gurur kaynağı. Ancak söz konusu, bütçeyi ve Euroleague'e katılma kriterlerini son anda sağlayabilmiş Union Olimpija takımıysa listede yeri çoktan hazırdır. Dile kolay, tam 13 fark! A Grubu'nda hiçbir şansının olmadığını düşündüğüm Slovenler, şimdi geleceğe hevesle bakıyor. İkinci hafta, sezonun transfer sarhoşu Fenerbahçe Ülker'i ayıltıp kendine getirirlerse, değmeyin keyiflerine. Cantu maçında Finlandiya'nın en büyük ikinci basketbol ihracatı Sasu Salin 10'da 5'le 15 attı. Geçen sezon da çift haneli ortalama tutturan Sasu'yu hangi basketbol menajeri tutup çıkardıysa şimdi arkasına yaslanıp purosunu üflüyordur. Avrupa'nın basketbol seyyahı Dylan Page de kendisini aşarak Roanne'da üç sezon forma giymişti. Hayatının ilk Euroleague maçındaki gibi oynamaya devam ederse, Ljubljana'daki ikametgahı da fazla eskimez. Aron Baynes biraz daha az top kaybederse, haftaya Fenerbahçe'ye küçük süprizler yapabilirler.
Efes'i dağıtan Armani'yi saymazsak, ilk haftada İtalyan konukseverliğinin güzide örneklerine bolca rastladık. Bu konukseverlik bazen o kadar ileri gitti ki, İtalya Ligi'nin son altı sezonunun şampiyonu Montepaschi Siena, lige ikinci wild card'la merhaba demiş Alba Berlin'i muhabbetle karşılamakta sakınca görmedi. Tam altı oyuncusunun çift hanelerde sayı ürettiği Alba'ya karşılık, maçta kullandığı 56 şutun 27'si üçlük denemesi olan Siena'yı gördük. Pianigiani ile birlikte eski tüfeklerin tamamının elveda dediği Siena'da görünen o ki canı sıkılanın üçlük denediği bir başıboş düzen peydah olmuş. Mario Kasun, Aleksander Rasic, Marcelus Kemp gibi oyuncularla sezona TBL karması olarak devam edecek olan Siena'nın motorundan siyah dumanlar çıkıyor. Üç yıl sonra Euroleague'e dönen Alba, adeta "benim yerim burası" diyor. Yolları açık ola. Haftanın Adamı: Rudy Fernandez - Real Madrid vs. Panathinaikos (23 sayı, 4 rib, 1 asist, 3 top çalma, 25 index)
Herhalde haftanın en sorunsuz büyük takımı Real Madrid'dir. A Grubu'nun derbisinde Panathinaikos'u geçtiler, mesajı verdiler: "Benim gözüm yükseklerde"Gerçekten de bugünden baktığımızda ligin şampiyonluğu için ilk adayım kendileri. Tüm bilimsel veriler bunu işaret ediyor. Ancak yine bir Real Madrid'lik yapıp yolda takılacaklar gibime de geliyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılda 2007'deki Uleb Cup şampiyonluğu dışında Avrupa'da kupa yok. Herkes güç kaybetmişken bunu neden bir fırsata çevirmesinler? Kadroları da son derece uygun. Pablo Laso, sahadaki komutanı Llull'le koşan ve atletik bir takım kurma hevesinde. Elde ettikleri 85 sayılık galibiyette de Rudy Fernandez'in büyük payının olması, galibiyetin sistem içindeki doğrularla kazanıldığını gösteriyor. Yani Real, bu maçı 66-61 kazansaydı, ne Rudy'nin burada işi olurdu ne de Real hakkında bu kadar maval okurduk. Ama 15'te 8 isabetle 23 sayı, 4 ribaund, 1 asist, 3 top çalma, 25 index rating ile oynayan Rudy, Real'in tam da ihtiyacı olanı sahaya koyduğu için kendisine yıldızlı pekiyi. Maçın son anlarda da sazı eline alıp, Pao'nun ufak galibiyet ümidini kesen, gemiyi kıyıya yanaştıran adamdı. Real'in şampiyonluğu, Rudy'nin iyi oynamasına çok bağlı olacak. Haftanın Savunmacısı: Ante Tomic - Barcelona vs. Brose Baskets (12 sayı, 9 rib, 1 top çalma, 2 blok, 25 index)
Real'in yendiği takım Panathinaikos olmasaydı Tomic haftanın adamı bile olabilirdi. Ancak bu ödül de en az onun kadar kutsal. Barcelona, Brose'den sadece 60 sayı yerken, başrolde yeni transfer Tomic vardı. Ezeli rakip Real'e atılan sezon öncesi çalımı olan Tomic, Laso'nun kafayı duvarlara vurmasına sebep olabilir. Çünkü Real Madrid bu sezon savunma yapabildiği ölçüde yukarılara çıkabilecek. Sadece 60 sayı yiyen Barcelona ise iyiden iyiye bir savunma takımı olma yolunda ilerliyor. İlk turda CSKA harici bir takımdan 75 ve üzeri sayı yerlerse blog kendini imha eder. Haydi bakalım.
Haftanın Karması: 1. Renaldas Seibutis -Lietuvos Rytas: CSKA Moskova'yı CSKA'da yenmeye çok az kalmıştı. O son şut girseydi şimdi buralar Seibutis posterleriyle doluydu. 19 sayı, 6 rib, 2 asist, 3 top çalma, 21 index ile oynayan Edirne çocuğuna selamlar. Şimdi Barcelona düşünsün...
2. Emir Preldzic - Fenerbahçe Ülker: Yıldızlarla dolu Fenerbahçe Ülker kadrosunda parlamayı başardı. 26 dakika süre aldı, 10'da 9 faul atarak 22 sayıya ulaştı. 4 ribaund, 3 asist, 2 top çalmayla da istatistik hanesini doldurup 31 index'le yüzleri güldürdü. Pianigiani'nin takımında kimsenin 30 dakika süre almaması da dikkat çekici.
3. Rudy Fernandez - Real Madrid
4. Ksistof Lavrinovic - Zalgiris Kaunas: Zalgiris, Cedevita'yı 28 sayıyla dağıtırken başrolde o vardı. Attı (17 sayı), attırdı (3 asist), yakaladı (3 hücum 5 ribaund), çaldı (3 top çalma)...29 index'le gönülleri fethetti.Zalgiris bu sene Lavrinovic'le güzel.
5. Ante Tomic - Barcelona Haftanın Döküleni: Sasha Vujacic - Anadolu Efes @Emporio Armani (9 sayı, 4 rib, 1 asist, 2 top kaybı, 9 index)
Yukarıdaki
rakamlara ulaşmak için sahada tam 30 dakika kalması gereken Vujacic'in
adının yanına bir çarpı. Ne Armani'den gelen 14-0'lık seride, ne de
farkın kapanmaya çalışıldığı son bölümde ortalıkta görünmedi, ben küçük
takımların büyük oyuncusuyum mesajını tazeledi. Sahanın lacivertli değil
de kırmızılı takımında forma giyseydi ne de güzel olurdu. Hem belki
Şarapova da bu karara sevinirdi de yuvalar yıkılmazdı. Tamam, haftanın
oyuncusu'nda filan gözüm yok, bir daha bu satırlara uğrama yeter
Vujacic.
Hidayet'in bilhassa Sacramento yıllarında gazetelerde oturmuş bir kalıp vardır: "Hido ne yapsın!" Bu kalıp, Hido'nun iyi oynadığı (iyi oynamaktan kasıt da çift haneli sayı, üç beş ribaund) maçta şayet Sacramento kaybetmişse, temsilcimizin maçı kazandırmak için elinden geleni yaptığı ancak etrafındaki çapulcu sürüsünün buna mani olduğu, daha iyi bir takımda Hido'nun kral olacağı göndermeleri taşır. Zoran Planinic de perşembe günü Fenerbahçe Ülker Sports Arena'da tam 31 index rating'lik performans sergileyerek 7 Kasım 2001'de Cibona formasıyla çıktığı Partizan deplasmanında yaptığı 34 reytingden bu yana en yüksek sayıya ulaştı. Fenerbahçe Ülker'e kaybettiler ama Planinic ne yapsın?!
Earl Colloway - Unicaja Malaga vs Maccabi Tel Aviv (25 sayı, 2 rib, 2 asist, 1 top çalma, 1 top kaycı, 28 index)
25 sayısına 4'te 4 ikilik, 7'de 5 üçlük atarak ve faul kaçımayarak ulaşan Colloway, durdurulamadı. Unicaja'nın üçüncü çeyrekte 18 sayılık farkı kapatan koşusunun mimarıydı. Takımı tek başına oyuna ortak etti, son dakika içinde kritik şutu sayıya çevirdi, ancak Maccabi hata yapmayınca maç konuk ekibe gitti. Kaybetse de 80 sayı atan Unicaja'nın hücum gücüne güç katan adam, sadece iki şut kaçıran Colloway oldu. Bu grupta çok canlar yakar. Bu maç kaçmaz: Anadolu Efes - Olimpiakos, 19 Ekim Perşembe, 20:00
İkinci haftanın en çok heyecan vaat eden randevusu İstanbul'da olacak. İlk hafta Milano'da kaybeden Efes, hem o maçı telafi etmek hem de geçen sezondan kalan bir hesabı kapatmak için parkede olacak. Top 16'da Olimpiakos Efes'i iki maçta da devirmişti. Özellikle İstanbul'da oynanan mücadelede, maçın bitimine 16 saniye kala skor berabereyken Vujacic'in Sloukas'a yaptığı faulün hikmeti henüz çözülemedi. O gün o salonu çok seven Olimpiakos devamında kupayı da kaldıracaktı. Şampiyon kadrodan Koç Ivkovic gitti, 2009-2010 sezonunda Maroussi'yi Euroleague Top 16'sına taşıyan Georgios Bartzokas geldi. Kadrodan Keselj'yi kaybettiler ancak Spanoulis-Mantzaris-Papanikolau-Printezis-Hines iskeleti halen duruyor. Antic ve Dorsey'yi de rotasyona ekleyelim. Geçen senenin bugünlerinde bu yedi oyuncunun adını saysam Efes köy takımına karşı denirdi. Şimdiyse kendileri Euroleague şampiyonu. İlk maçta Caja Laboral potasına yüzde 58 üçlükle 85 sayı gönderdiler. Ancak 81 sayı yediler. Geçen sezonun ivme yakalanan bölümünde, yani son dört maçında 70 sayı yememişlerdi. Bu ufak detay Efes için bir sinyal olabilir. Olimpiakos takımı iyi savunma yapamazsa düzen dışına çıkıyor ve dış şutlara fazlasıyla bağımlı hâle geliyor. Caja Laboral'in uzunları takımın en skorer isimleri oldular. İlk haftayı pas geçen Barac, buradan ekmek yiyebilir ki geçen sezon hiç de fena maçlar çıkarmamıştı. Arka alan savunmasının birincil vazifesi de bir kez daha Spanoulis'in ikili oyun bağlantısını kesmek olacak. Caja Laboral'i geçen Olimpiakos, İstanbul'dan da galibiyet çıkarırsa liderlik yarışında önemli avantaj elde eder. Efes kaybederse 2'de sıfırla başlar. Dördüncü hafta da Caja Laboral deplasmanına gidileceği düşünülürse 1-3 ile başlaması çok olası hâle gelir. Efes bu kritik maçı kazanmak zorunda.
"Bu yazı ilk olarak 11.10.2012 tarihinde Habervesaire.com'da yayımlanmıştır"
Euroleague'e güçlü giren temsilcilerimizden Beşiktaş Top
16'yı hedeflerken; Fenerbahçe Ülker ve Anadolu Efes gözünü Final Four'a
dikti.
Avrupa'nın
en büyük basketbol organizasyonu Euroleague bugün perdelerini açıyor. Kıtanın
en iyi 24 takımı mayısta Londra'da düzenlenecek Final Four'da yer alabilmek
için büyük gayret sarf edecek. Normal sezonda CSKA, Barcelona gibi büyük
takımları yenebilme ihtimali hemen tüm takımlar için motivasyon unsuru olurken,
geçen sezonki Olimpiakos mucizesi diğer takımlara da yol
gösterici olacak. Heyecanın, gerilimin ve coşkunun eksik olmayacağı bir
Euroleague sezonu bizleri
bekliyor. Kupaya aday gösterilen ekiplerin arasında, yepyeni kadrosuyla Fenerbahçe Ülker de var.
Bu yıl ULEB'in Euroleague'de yaptığı en önemli değişikliklerden biri maç
günleri oldu. Yıllardır çarşamba ve perşembe günleri oynanan maçlar bu sezon
itibarıyla perşembe ve cumaya alındı. ULEB yönetimi geçtiğimiz sezon ligin
ürettiği finansal değerden son derece memnundu. Alınan bu kararla Euroleague'in
marka değeri anlamında rakiplerinden biri sayılacak Şampiyonlar Ligi ile gün
çakışmasının önüne geçildi. Bu da daha çok reyting ve daha çok gelir demek.
Reyting ve gelirleri arttırmanın yollarından bir diğeriyse oynanan maç sayısını
arttırmak. ULEB bunu da düşündü ve bu sezon itibarıyla TOP 16 maçlarını 14
maçlık fikstüre çevirdi. Yeni statüye göre ilk tur maçlarının geçilmesinin
ardından ikinci tura kalan 16 takım, sekizerli iki gruba bölünecek ve ilk dört
sırayı alan takımlar çeyrek finale kalacak. Karar, mali anlamda olumlu bir
hamle olarak değerlendirilebilir. Sportif anlamdaysa başarılı olanı ayırt
etmede daha adil bir sistem olarak görünüyor. Artık kazara kaybedilen tek
maçlar o kadar da can sıkmayacak.
Aynı şehirden dördüncü Türk giremedi..
Ülkemizde Euroleague hareketliliği yaz aylarının başında başlamıştı. İtalya'nın
VirtusRoma takımının A lisansını kaybetmesinin ardından Galatasaray Medical Park “wild
card” için önemli adaylardan biri haline gelmişti. Geçtiğimiz sezon Euroleague'de
gösterdiği başarının ardından bu lisansın Galatasaray'a verilmesi için ülkece
kamuoyu oluştursak da lisans hak ettiği gibi Roma ile aynı ülkenin takımı Emporio
ArmaniMilano'ya verildi. Kaldı ki Valencia gibi başarılı bir takım veya Unics
Kazan gibi Tataristan pazarının önemli müşterisi olacak takımlar dururken,
aynı ülkeden ve hatta aynı şehirden dördüncü takımı Euroleague'e almak abes
olacaktı.
Sonuç olarak bu sezon Euroleague'i Türkiye'den üç takım temsil edecek: FenerbahçeÜlker, Anadolu Efes ve Beşiktaş. Temsilcilerimizin
transfer sezonu hareketlilikleri de son yıllarda bizim için
"hüsranla" eş anlamlı hale gelen Euroleague'i iple çekmemiz için ayrı
bir anlam ifade ediyor.
Avrupa’da sezonun en iyi transferi: Bo McCalebb
Avrupa'da mevsimin transfer şampiyonu şüphesiz Fenerbahçe Ülker. Euroleague'in
zirveye oynayan bütün takımlarının güç kaybettiği bu transfer sezonundan sarı
lacivertliler tarihinin en büyük vurgununu yaparak çıktı. Başarısız geçen
sezonun ardından coach ile birlikte takımın birçok oyuncusuyla yollarını ayıran
Fenerbahçe Ülker'in yaptığı en büyük transfer Avrupa'nın en iyi iki skorer oyun
kurucusundan biri olarak kabul edilen Bo McCalebb.
Oyun kurucu rotasyonunda Ukic-Jerrels ikilisinin vadesini doldurmasıyla bu
bölgeye Euroleague sayı kralı Bo McCalebb ve Eurocup asist krallığı beşincisi Barış
Ermiş'i katan Fenerbahçe Ülker iyi bir hücum takımı potansiyeli sunuyor. Bu
da Spahija'nın Fenerbahçe Ülker'e aşıladığı savunma takımı kimliğinin kağıt
üstünde terk edilmesi gerek. (Boston Celtics ile oynanan son hazırlık maçında
80 topun 34'ünü Bo McCalebb kullandı.) Fenerbahçe maçlarında 80 sayılar
rahatlıkla geçilecektir. Pota altında, takımda kalan Oğuz Savaş Kaya
Peker ikilisinin yanına David Andersen, Mike Batiste ve İlkan
Karaman eklendi. Basketbolda başarının anahtarı olan iyi birer bir ve beş
numaraya sahip olan sarı lacivertliler, forvet mevkisine de takımdan ayrılan Marko
Tomas'ın yerine de olabilecek en iyi isimlerden Romain Sato'yu
kattılar. Sato ve Ömer'in savunmaya katacakları dinamizm ile birlikte, Bogdanovic'in
gerektiğinde sorumluluk alarak skor üretebilecek durumda olması forvette
Fenerbahçe'yi güçlü kılıyor.
Pianigiani ile Final Four hedefi
Tüm bunları yeterli görmeyen yönetim, Milano'dan tanıdığımız J.R. Bremer'i
de kadroya kattı ve arka alanı iyice sağlama aldı. Takımın başına da adı Siena
ile özdeşleşmiş, Simone Pianigiani getirildi ve hedefin Final Four
olduğunun altı çizildi. Takımı çalıştıracak coach'un daha önce Final Four
tecrübesi yaşamış olması, Türk kulüplerinin coach tercihinde yıllarca
yaptıkları hatalardan ders aldıklarını gösterir nitelikte.
Ülkemizin bahis şirketi İddaa'ya göre de takım Final Four için en büyük dört
favoriden biri olarak gösteriliyor. Kendi tarihinin en güçlü kadrosunu kuran,
belki de Euroleague'in bu sezonki en iyi kadrosuna sahip olan Fenerbahçe Ülker
adına en büyük soru işareti uyum sorunu olacak. Sezon öncesi hazırlık
maçlarından "şova yönelik" olanları (CSKA ve Boston) kazanıp,
performans beklenenleri (Buducnost ve Dinamo Sassari) kaybettiler.
Türkiye Kupası'nda da Galatasaray mağlubiyeti ufak bir uyarı oldu. Uyum
sorununu atlatır ve özellikle sezonun ilerleyen safhalarında formun zirvesine
ulaşırlarsa Final Four'un en ciddi adaylarından biri Fenerbahçe Ülker olur.
Temsilcimiz adına şu an için tek temennimiz sakatlık sorunu yaşamamaları.
Pianigiani'nin Siena dışında ne yapacağının belirsizliği, adında bile mutabakat
sağlanamayan Fenerbahçe Ülker Sports Arena'ya takımın alışamamış olması,
Mirsad'ın yokluğu gibi etmenler de sarı lacivertliler adına handikap
oluşturabilir.
A Grubu’nun diğerleri
İlk tur grubunda Obradovic ile yollarını ayıran Panathinaikos, Rudy
Fernandez'i transfer ederek kadrosunu güçlendiren Real Madrid,
geçtiğimiz yılın Eurocup şampiyonu Khimki, genç oyuncularla kendini
kanıtlamak isteyen Union Olimpija ve play-off'tan gelen İtalya'nın köklü
takımı Cantu ile karşılaşacaklar.
Euroleague normal sezonunun varoluş amacı, Euroleague'e katılmayı hak eden ve
etmeyen takımları ayırt edebilmektir. Gerçek Euroleague mücadelesi Top 16'da
başlar. Top 16 kurasına olabilecek en iyi sırada girebilmek için ilk tur
grubunda elde edilecek sıralama büyük önem taşır. Fenerbahçe Ülker'in bu grupta
hedefi ilk ikide yer almak olmalı.
Obradovic'in yıllarca çalıştırdığı Panathinaikos ile yollarını ayırması ve
Yunanistan'daki ekonomik krizin bütçede daralmaya yol açması yeşilleri bir anda
favorilerin dışında bırakıyor. Yunan takımları benzer bütçe kısıtlamasına geçen
sezon da gitmişti ancak coach faktörüyle gemileri limana yanaştırabilmişlerdi.
Bu sezon her iki Yunan takımının da işi gerçekten çok zor. Real Madrid
yıllardır hasret kaldığı şampiyonluğa bu sezon ulaşmak istiyor. Coach Pablo
Laso'nun hareketli oyun planını yerine getirecek oyuncular kadroda mevcut.
Sergio Llull'un dinamizmine eşlik edecek Rudy Fernandez ve Marcus Slaughter
takıma katıldı. Kadrodan önemli bir oyuncu kaybedilmedi. Bu sezonki en büyük
kozlarıysa geleceğin Hidayet Türkoğlu'su Nikola Mirotic olacak. Takım
beklenildiği gibi Final Four bileti elde ederse, Mirotic ligin MVP'si
olabilir.
Fenerbahçe Ülker'in kendi sahasında oynayacağı Khimki maçında bir kazaya kurban
gitmemesi çok önemli. Geçmişe baktığımızda Eurocup'ı kazanarak Euroleague'e
katılan takımlar mutlaka ilk turu geçtiler. Khimki de altı takım içinde dörde
girmek için en ciddi adaylardan biri. Kupa kazanan kadrosunu muhafaza eden,
oturmuş yapıdaki Khimki Fenerbahçe Ülker'e bir ilk gün sürprizi yaparsa kimse
şaşırmasın. Yeni salonuna rağmen başarıya hasret ve aç olan, Slovenya
basketbolunun lokomotifi Union Olimpija da maddi durumunun elverdiği ölçüde bir
kadro kurmaya çalıştı. Bu sezon Olimpija'da gözler genç oyuncular Sasu Salin ve
Klemen Prepelic'te olacak. Euroleague'in kendi sahasında muhteşem oynayıp
salonu rakibe dar eden, deplasmandaysa varlık gösteremeyen takımı Cantu,
play-off maçlarını kendi salonunda oynamanın avantajıyla adını bir kez daha
Euroleague'e yazdırdı. Cantu deplasmanında kaybetmeyen takım, grupta ilk iki
için bir adım öne geçecektir.
C Grubu: Anadolu Efes favori
Anadolu Efes, Euroleague'in en köklü takımlarından biri olarak kabul edilse de
taraftarları son dönemde başarıya hasret yıllar geçirdi. Lacivert beyazlıların
son üç sezonda galibiyet-mağlubiyet sayıları 19'a 29. Takım, son altı sezonun
tamamına Final Four parolasıyla girdi, hiçbirinde çeyrek finale bile hiç
kalamadı. Bu sezonların hiçbirinde galibiyet sayısı mağlubiyet sayısını
geçemedi. İşin kötüsü bir zamanlar Avrupa'nın en zorlu deplasmanlarından kabul
edilen İstanbul'da Efes kolayca maç kaybetmeye başladı, alışkanlığını yitirdi.
Sistem takımı olarak bildiğimiz Anadolu Efes, son beş sezonda yedi farklı
coach'un yönetimine emanet edildi. Bütçeyle birlikte transfer harcamalarının da
hoyratça arttığı, takımın kısır döngü içinde çırpındığı bu dönemde
başvurulabilecek tek bir adres vardı; o da eski dost Oktay Mahmuti.
Mahmuti, altı yıl önce bıraktığından çok farklı bir Efes ile karşı karşıya. Köprünün
altından akan sular takımın adını bile alıp götürdü. Görevi için "enkaz
devraldı" yakıştırmasını yapmak haksızlık olur. Geçtiğimiz yaz rekor
harcamayla kurulan kadronun iskeletine dokunulmadı. Geçen sezon yokluğu fazlaca
hissedilen sorumluluk alıp skor üretebilecek, patlayıcı özelliği olan oyuncu,
İsrail'den bulundu ve Maccabi Tel Aviv'de harika bir sezon geçiren Jordan
Farmar takıma katıldı. NBA'de vasat bir kariyere sahip Farmar, Maccabi
performansını bir sezon daha sürdürebilecek mi, merak konusu. Yine de Sasha
Vujacic ile Lakers dönemine dayanan uyumları Farmar için olumlu bir veri.
Tarence Kinsey'nin NBA'e gitmesiyle doğan boşluk Galatasaray'dan Jamon Gordon
ile dolduruldu. Böylece kısa rotasyonunda Vujacic-Gordon ve Sinan Güler'den oluşan
birbirini tamamlayan bir rotasyon oluştu. Bu isimlere Karşıyaka'dan transfer
edilen Birkan Batuk'u da eklemeliyiz. Hazırlık ve Türkiye Kupası maçlarında
önemli süreler alan Birkan, Mahmuti'nin Euroleague rotasyonunda da kendisine
yer bulacaktır.
Oyun kurucu pozisyonunda Kerem Tunçeri hâlâ çok ağır bassa da,
Jordan Farmar bu sezon ondan önemli oranda rol çalacaktır. Bilhassa Tunçeri'nin
sakatlık nedeniyle sahadan uzak olacağı sezonun ilk 10 gününde. Geçen sezona göre ne kadar büyük bir
ilerleme kaydettiğini milli takımın Avrupa Şampiyonası eleme maçlarında
gördüğümüz Doğuş Balbay da yönettiği takımlara iyi savunma yaptırmasıyla meşhur
Oktay Mahmuti'nin önemli kozlarından biri olacak.
Geçtiğimiz sezon uzunlarından
çok canı yanan Anadolu Efes, Savanovic-Barac-Kerem Gönlüm-Batista-Ermal
beşlisine dokunmadı ve bu isimlerin yanına Semih Erden'i kattı. Ancak Batista
her an ayrılabilir. Ermal'inse rotasyona ne kadar dahil edileceği şüpheli. Geri
kalan dört uzun formda olursa, Anadolu Efes Euroleague'in en kaliteli uzun
rotasyonlarından birine sahip olur.
Takım her ne kadar kağıt üstünde büyük başarı vaat etse de Efes taraftarı bu
filmi son yıllarda defalarca izlemişti. Kadronun potansiyelini düşündüğümüzde
hedefin Final Four'dan aşağısı olmaması gerekse de Efes taraftarı son yılların
getirdiği alışkanlıkla Final Four demeden önce dilini ısırıyor. Yıllardır çeyrek
final bile görememiş olan takım bu sezon büyük bir başarıya imza atar ve
Londra'daki Final Four'a kalabilirse, bu başarıdaki ana etmenlerden biri
iskeleti korunan kadro yapısı, diğeri de Oktay Mahmuti faktörü olacak.
Lacivert beyazlılar üçüncü torbadan girdikleri ilk tur kura çekiminde ilk iki
torbadan Olimpiakos ve Caja Laboral'i çektiler ve ligin en kolay grubuna
düştüler. Son Euroleague şampiyonu Olimpiakos coach Dusan Ivkovic'i kaybetti.
Şampiyon takımın önemli unsurları kadroda tutulsa da Marko Keselj ve Andrea
Glyniadakis kayıpları dikkat çekici. Efes'in Pire temsilcisiyle geçen sezondan
kapatılmayı bekleyen bir hesabı da var: Olimpiakos'un aksine geçen sezon ilk
tur grubundan çıkamayan CajaLaboral, kabuk değiştiren ekiplerden. Yıllarca
Caja Laboral hücumunu inşa etmiş Prigioni-Teletovic uyumu artık yok. Ayrılan bu
iki ismin yerine Galatasaray'dan hatırladığımız Taylor Rochestie ve Tibor
Pleiss takviyesi yapıldı. Bu sezonki yeni Euroleague sisteminde ne kadar ileri
gidebilirler bilinmez ancak geçen sezonun hırsıyla can yakmaya çalışacakları
kesin.
Grubun bir diğer iddialı takımı Zalgiris Kaunas bu sezon lige son
yılların en iddialı kadrolarından biriyle giriyor. İki Lavrinovic'i de takıma
katan Litvanya temsilcisi, kısalarda da Lafayette, Popovic, Kaukenas ve
Kalnietis gibi çabuk ve atletik isimlere sahip. Coach Joan Plaza bu takıma
savunma yaptırmayı başarabilirse, Zalgiris Kaunas bu sezonun flaş takımı
olabilir. "Wild card" ile organizasyona dahil olan Emporio Armani Milano son
yıllarda kurduğu rüya takımı bu yaz bozdu. Anadolu Efes'in geçmekte zorluk
çekmediği takımlardan olan Milano, temsilcimizin ilk hafta deplasmanda
karşılaşacağı rakibi olacak. Grubun son torba ekibi Cedevita Zagreb ise kendi
sahasına sürpriz galibiyet arayıp, adından söz ettirmek isteyecek. Üst tur için
şansları bu zayıf grupta bile yok denecek kadar az.
Beşiktaş’lı D Grubu
Son 12 ayda bir peri masalına imza atan siyah beyazlılarda, sezon bittikten
sonra oyuncusundan coach'una, sponsorundan yönetimine herkesin bir anda yok
olmasıyla rüyadan yataktan düşerek uyanılmıştı. Son anda yönetim tarafından
kulübe tahsis edilen 5 milyon 500 bin euro'luk bütçeyle baştan aşağı yeni bir
takım kurulacaktı. Erman Kunter, Euroleague seviyesinde son derece mütevazi kalan bu rakamı
en iyi şekilde kullanabilecek coach'lardan biri şüphesiz.
Kunter'in takımın başına getirilmesinin ne kadar isabetli bir karar olduğu
alınan oyuncuların özgeçmişlerinden anlaşılıyor. Yüksek tempolu bir oyun
anlayışını takıma katmak isteyen Kunter, oyun kurucu olarak Curtis Jerrels ve
Tutku Açık'ı transfer etti. Kısa forvet pozisyonuna alınan Vladimir Dasic,
kariyerinde beklediği sıçramayı bir türlü yapamayan isimlerden. Oyuncu bu yaz
tüm maçlarını kazanan Karadağ Milli Takımı'nın en skorer ismiydi. Aynı mevkiye
alınan Patrick Christopher da geçen sezon Cholet'nin en skorer ikinci ismiydi.
Damir Markota'nın Hırvatistan Milli Takımı'ndaki skorer rolü, Randal Falker'ın
Cholet'deki enerjisi Kunter'in aklındaki tempolu, mücadeleci oyunun izdüşümü
gibi.
Geçtiğimiz sezonki kadrodan sadece Serhat Çetin, Barış Hersek ve Can Akın
tutuldu. Gelen oyuncularsa ya kariyerinde istediği noktaya bir türlü çıkamayıp
ikinci şansını arayan ve Euroleague'de oynama etiketini kullanacak oyuncular ya
da sıfırdan bir hikayeye başlama hevesindeki isimler. Bu sezonun Beşiktaş'ı da
bizlere bir kez daha başka türlü bir hikaye anlatmaya hazır.
Siyah beyazlıların grubu kendileri adına son derece uygun. İlk iki torbadan
gelen CSKA Moskova ve Barcelona ligin en değerli iki takımı olarak değerlendirilebilir.
Her ne kadar Kirilenko ve Shved'in ayrılmasıyla CSKA geçen sezonki kadar rüya
takım hüviyetini yitirse de takımın başına Ettore Messina getirildi.
Barcelona'da da Vazquez, Perovic ve N'Dong'un ayrılmasıyla bir kabuk değişimi
yaşanıyor. Ancak bu iki takım da bir kez daha şampiyonluğun en büyük adayları.
Grupta ilk ikiyi kimseye kaptıracaklarını düşünmüyorum. Beşiktaş'ın hedefi de
zaten grubun ilk ikisi değil.
Temsilcimiz Partizan, Lietuvos Rytas ve Brose Baskets takımlarıyla üç ve
dördüncü sıra mücadelesi verecek. Beşiktaş'ın renktaşı Partizan sezona 23,1 yaş
ortalamalı bir takımla giriyor. Bu onları 2010-2011 sezonunu sıfır galibiyetle
bitiren Cibona takımının ardından Euroleague tarihinin en genç takımı yapıyor.
Belgrad seyircisi bile bu sefer onları kurtaramayacak gibi. Brose Baskets
takımı son iki sezonda hep son saniye basketleriyle Top 16 vizesini kaçırdı. Bu
sezona girerken de kadrolarının en önemli dört oyuncusunu kaybettiler. Beşiktaş
ile şansları eşit olarak görülebilir. Nispeten oturmuş kadro, zorlu deplasman
ve Euroleague tecrübesi avantajıyla Lietuvos Rytas bu takımlar arasında öne
çıkıyor. Ancak başka bir grupta olsalardı onların da korkulu rüya görmesi çok muhtemel
olurdu. Grubun tepesinde denk iki gücün, grubun aşağısında da denk dört gücün
mücadelesinde hangi takımlar hedeflerine ulaşacak göreceğiz. Fikstürde de
şanslı bir gidişatı olan Beşiktaş'ın gruba iç sahada Partizan maçıyla başlayıp
grubu iç sahada Lietuvos Rytas ile bitirmesi temsilcimize ufak bir avantaj katıyor.
Siyah beyazlıların bu gruptan çıkıp Top 16’ya kalabilmesi en mantıklı hedef
olarak gözüküyor.
Belirsizlikler yumağı: B Grubu
Gerek zirvesinin belirsizliği, gerekse ilk dört için tahmin yapmanın zorluğuyla
Euroleague'in en karmaşık grubu ödülünü B Grubu fazlasıyla hak ediyor. Bütün
Euroleague'in en zorlu deplasmanlarından ikisi bu grupta: Montepaschi Siena ve
Maccabi Tel Aviv.
Yıllarca aşina olduğumuz ve artık bir çırpıda sayabilecek
hale geldiğimiz Siena kadrosu, bu sezon dağıldı. Son altı sezonda İtalya ligini
şampiyon bitiren takım, geçtiğimiz sezon Euroleague çeyrek finalinde
Olimpiakos'a takılınca değişimin sinyalleri gelmeye başlamıştı. Yaşlı kadronun
artık gelecek vaat etmemesi ve oluşan mental yorgunluk, revizyonu kaçınılmaz
kılıyordu. Carraretto, Ress ve Moss dışında neredeyse bütün takımı, coach dahil
baştan yarattılar. Bu sezon için en ciddi soru işaretlerinden biri temeli Ergin
Ataman döneminde atılan Siena ekolünün Avrupa basketbolunun itici güçlerinden
biri olmaya devam edip etmeyeceği.
David Blatt'in Maccabi'si de sezona gerçek
anlamda oyun kurucusuz giriyor. Geçtiğimiz sezon bütün Maccabi hücumlarının
önemli bir kısmında rolü olan Keith Langford bu sezon yok. Avrupa basketbolunun
efsanelerinden David Blu da basketbolu bıraktı. Oyun kurucu olarak alınan Ricky
Hickman ve Moran Roth'un Avrupa'da hiç tecrübesi yok. David Blatt ya bu iki
isimden herhangi birine fazlsıyla güveniyor ya da takıma yeni katılan ve
birinci görevi oyun kuruculuk olmayan David Logan'a anahtarlar teslim edilecek.
Bunu izleyip göreceğiz.
Üç yıl aradan sonra Euroleague'e dönüş yapan Alba
Berlin, her sezon Euroleague'e katılmalarına rağmen hiçbir sezon ciddi bir
başarı elde edemeyen ancak kötü sonuçlar da almayan Unicaja ve Prokom ile
Fransa şampiyon Elan Chalon, bu grupta işleri karıştıracak diğer takımlar.
Euroleague'in B Grubu'nda olacakları şimdiden kestirmek oldukça zor.
Son olarak Euroleague'in "devotion" öncesi eski jenerik müziğiyle kapatalım. Efes Pilsen'in Final Four yaptığı zamanın müziği. Yine benzeri bir sezon olması dileğiyle.