28 Ekim 2012 Pazar

Euroleague Panorama, 3. Hafta

Joan Plaza

Haftanın Takımı: Zalgiris Kaunas

C Grubu'nun underdog'u olacaklarını öngördüğüm Zalgiris Kaunas, ciddi ciddi grup liderliğine doğru ilerliyor.    Üç maç sonunda yedikleri sayı ortalaması 64.7. Bu sene potanın önüne otobüs çeken Barcelona'nın ardından (56.3) bu alanda ikinci sıradalar. Maç başına attıkları 82 sayı da gerçekten inanılmaz ama bu sezon Euroleague'de çok sayı atmak yeni moda olduğu için bu çok da göze batmıyor. Adamlar üç maçta yüzde 42 ile üçlük atmış ve bu arka planda kalıyor. İkinci maçta Caja Laboral'i Caja Laboral'de devirmişlerdi. Avrupa turnelerinin ikinci ayağı Pire'de de tam 18 sayılık vurgun yaptılar. Son şampiyon Olimpiakos'u tam 22 (yirmi iki) top kaybına zorladılar (Spanoulis'in altı top kaybıyla nasıl 20 index reyting aldığı hâlâ bilinmezliğini koruyor.) Oyun kurucu pozisyonunda Marco Popovic ile Oliver Lafayette'i, uzunda da Darjus Lavrinovic'i bulunduran Zalgiris, eski dostlar kıraathanesi tadında ancak takımda Kaukenas, İbrahim Jaaber gibi delici adamlar, Lavrinovic'lerin ötekisi gibi atıcı uzunlar, Tremmel Darden gibi son yedi sezonunu yedi farklı takımda geçirmiş seyyahlar olduğu sürece sırtları kolay kolay yere gelmez. Koç Joan Plaza böyle savunma yaptırdığı sürece ve Başkan Romanov Plaza'yı sakallarını kesmediği için kovmadığı sürece ikinci sekizli grupta ilk dördü zorlarlar. Fikstürün ikinci bölümünde grubun üç büyüğüyle içeride oynayacaklarını da ekleyelim. Haftanın değil ilk üç haftanın takımı Zalgiris Kaunas.

Haftanın Adamı: Nemanja Bjelica - Caja Laboral @ Emporio Armani Milano  (20 sayı, 9 rib, 1 asist, 1 top çalma, 25 index)

Belki de haftanın maçında Caja Laboral deplasmanda Milano'yu devirirken çok zorlandı. Başından sonuna başa baş giden maçın son çeyreğinde Bask ekibinin bulduğu 30 sayı galibiyeti getirdi. Üçüncü çeyrekte Nocioni omzundan sakatlanıp çıkmış, Oleson da faulleri beşlemişken, birinin çıkıp gemiyi limana yanaştırması gerekiyordu, o isim de Bjelica oldu. Son çeyreğin en kritik anlarında attığı yedi sayı galibiyeti getirdi. Zaten hafta boyunca mide ağrısından muzdarip olan Bjelica'nın attığı 20 sayının yanına 9 da ribaud eklemesi Milano'nun ipini çekti, Laboral' üçüncü maçta birinci galibiyeti getirdi. Hem de deplasmanda. Haftaya ritmini bulmuş Anadolu Efes'i ağırlayacaklar ve Milano'ya kaybetmiş Laboral orada da takılsaydı 0-4'lük bir başlangıç hasıl olacaktı. Bu yüzden Bjelica, -tabii ki 30 indexli San Emeterio ile birlikte- haftanın adamı oldu. Sayıda ve ribaundda kariyer rekorları kıran Sırp uzun, Kızılyıldız'daki son senesine göz kırpıyor.

Haftanın Savunmacısı: Manuchar Markoishvili - Cantu vs. Khimki (6 sayı, 4 rib, 4 asist, 3 top çalma, 9 index)

Cantu'nun son yıllardaki çıkışında kendilerini var eden esas prensip iyi savunma yapabilmeleriydi. Bu sezon Union Olimpija ve Panathinaikos'a karşı oynanan ilk iki maçta bu özelliklerinden eser yoktu. Ancak son üç sezonda Cantu savunmasının bel kemğini teşkil eden Gürcü oyuncu bu maçta sahneye çıktı. Cantu, hücum takımı diye bildiğimiz Khimki'yi 54 sayıda tutarken, başrolde Markoishvili'nin baskılı dış savunması vardı. Khimki'nin 19'da dört üçlük atmasında önemli rol oynadı. Ribaundlara de katkı verdi ve bu alanda Cantu rakibine 40-26'lık üstünlük kurdu. Markoishvili ile birlikte Aradori ve Leunen de böyle oynamaya devam ederlerse haftaya deplasmanda karşılaşacakları Real Madrid'e onu şaşırtacak küçük sürprizler sunabilirler.

Haftanın Karması:

1. Fernando San Emeterio - Caja Laboral: Haftanın en kritik maçında Caja Laboral Milano'yu deplasmanda devirirken, 18 sayı atmasının yanında 6 da asist yaptı ve takımının attığı 95 sayının 30-35'i civarında doğrudan rol oynadı. Zaten 30 index'le Euroleague onu haftanın MVP'si seçti.

2. Jordan Farmar - Anadolu Efes: Geçen haftaki yazıyı pas geçmeseydik Farmar'ı haftanın adamı seçerdim. Vefa borcumuzu böyle ödeyelim. 14 sayı, üçü hücum altı ribaund, dokuz asist. Artık kulaklarından ziyade asistleriyle de meşhur.

3. Rudy Fernandez - Real Madrid: Köşemizin onur konuğu Rudy, sezonun en iyi maçını Fenerbahçe Ülker deplasmanında çıkardı. 12'de sekiz saha içi isabetiyle 21 sayı, yanına da 5 asist, 3 top çalma. 30 index kolay gelmiyor tabi.

4. Nemanja Bjelica - Caja Laboral

5. Stephane Lasme - Panathinaikos: Dört sene önce Partizan'la harikalar yarattıktan sonra kapağı Maccabi'ye atan Lasme, son iki sezondur nerededir, kimlerdir, ne yer ne içer kimsenin haberi yoktu. Ta ki Panathinaikos onu karanlık dehlizlerden çekip çıkarana kadar. Artık nereden akıllarına geldiyse Lasme'yi takıma katan Panathinaikos'un, bu sezonki ilk sorunsuz galibiyetinde Gabonlu uzunun payı büyüktü. Attığı 13 sayının yanında 8 de ribaund alan Lasme, 25 index yaptı ve hem taraftarına hem de Euroleague Fantasycilere hayat verdi.

Haftanın Döküleni: Omar Cook - Emporio Armani vs. Caja Laboral (30 dakika, 3 sayı, 2 ribaund, 5 asist, 3 top çalma, 7 index)

Tamam, sayıdan sonraki haneler gayet göz doyurucu fakat 30 dakikada sadece 3 sayı? Anadolu Efes maçında da buna benzer bir performans ortaya koymasına rağmen o maçı kazanmışlardı. Ancak aynı yere iki kere yıldırım düşmez. 95 sayı yedikleri maçta hücumun bir elinden de o tutsaydı belki işler başka olabilirdi. Bu kritik maçta Cook gibi bir adamın ne yapmaya çalıştığını anlayan yok.

Haftanın Boşa Kürek Çekeni: Yannis Bouroussis - Emporio Armani vs. Caja Laboral (22 dakika, 22 sayı, 11 ribaund, 3 top kaybı, 27 index)

Aldığı ribaundların dördü de hücum ribaunduydu Bouroussis'in. Caja Laboral'e direnemeyen takımının en iyisiydi. Index reyting sezon ortalamasında da üçüncü sırada. Armani'deki ilk sezonunda beklentileri karşılayamayan Yunan uzun, bu sezon takımını ileriye taşıyacak adam konumunda. Ancak Zalgiris'in de potaya girmesiyle grupta işler öyle karıştı ki. Geçen sezon haricinde Top 16'yı hep son maçlarda kaçıran Armani'nin bahtına yine siyah günler düşerse Bouroussis sadece bu haftanın değil, normal sezonun boşa kürek çekeni olabilir.Öte yandan bu maç da ne bereketliymiş, bütün haftanın panoramasını ele geçirdi.

Bu maç kaçmaz: Fenerbahçe Ülker - Panathinaikos, 1 Kasım Perşembe, 20:00

Panathinaikos toparlanma sinyallerini bu hafta verdi. İlk maçta Real Madrid'e yenildikten sonra Cantu'yu çok zorlanarak yenen Pao, hafta sonu oynanan derbide de Olimpiakos'a içeride kaybetti. Hafta arasındaki kritik Union Olimpija maçını rahat kazanmaları bir nefes almalarını sağlayacak. O maçta ayrıca Lasme'yi de kazandılar. Güçlü Fenerbahçe Ülker uzunlarına karşı ellerinde yeni bir koz daha geçti böylece. Öte yandan Fenerbahçe pota altı da Real Madrid'e karşı evlere şenlikti, 14 hücum ribaundu verdiler. Real Madrid, Fenerbahçe Ülker'in cicim aylarını bitiren takım oldu. İstanbul'da ilk çeyrekte elde ettikleri farkı maç sonuna kadar taşıyıp sonuca gittiler ve grubun hakiminin kendileri olduğunu dosta düşmana ilan ettiler. Evet, Bo McCalebb sakatlığı dolayısıyla etkili oynayamamış olabilir ancak karşı tarafta da Sergio Llull hiç süre almadı. Batiste yokları oynadı. Geçen haftayı pas geçen Sato sadece dört sayı attı. Fenerbahçe Ülker bundan daha iyi olabilirdi.

Khimki'nin de bal yapmayan arı misali kıvranmasını göz önünde bulundurursak, gruptaki ikincilik mücadelesi Panathinaikos ile Fenerbahçe Ülker arasında geçecek. Bu bakımdan bu maç çok kritik. Final Four isteyen sarı lacivertliler bu tip maçları kaybetmemeli. Zira Panathinaikos'un Obradovic'le birlikte kaybettiği Batiste ve Sato zaten Fenerbahçe Ülker'in kadrosunda. Fenerbahçe Ülker bir daha takılmamalı.

13 Ekim 2012 Cumartesi

Euroleague Panorama, 1. Hafta

www.union-olimpija.com
Euroleague'de normal sezonun ilk haftası geride kaldı. Yeni formatıyla, yeni maç günüyle ve hatta yenilenmiş takımlarıyla çok farklı bir sezon bizleri bekliyor. Bu haftadan itibaren haftanın öne çıkanlarını belirlemeyi düşündüm. Normal sezon grupları aralıksız şekilde yıl sonuna kadar devam edecek. Bakalım ben de kendimi takımlar kadar disipline edip her hafta bu yolculuğa eşlik edebilecek miyim.

Haftanın Takımı: Union Olimpija & Alba Berlin


Perşembe günkü maçlar oynandığında bu ödülün sahibi neredeyse belliydi. Cantu gibi "evinde kral" bir takımın evine gidip canını sıkmak her takım için büyük gurur kaynağı. Ancak söz konusu, bütçeyi ve Euroleague'e katılma kriterlerini son anda sağlayabilmiş Union Olimpija takımıysa listede yeri çoktan hazırdır. Dile kolay, tam 13 fark! A Grubu'nda hiçbir şansının olmadığını düşündüğüm Slovenler, şimdi geleceğe hevesle bakıyor. İkinci hafta, sezonun transfer sarhoşu Fenerbahçe Ülker'i ayıltıp kendine getirirlerse, değmeyin keyiflerine. Cantu maçında Finlandiya'nın en büyük ikinci basketbol ihracatı Sasu Salin 10'da 5'le 15 attı. Geçen sezon da çift haneli ortalama tutturan Sasu'yu hangi basketbol menajeri tutup çıkardıysa şimdi arkasına yaslanıp purosunu üflüyordur. Avrupa'nın basketbol seyyahı Dylan Page de kendisini aşarak Roanne'da üç sezon forma giymişti. Hayatının ilk Euroleague maçındaki gibi oynamaya devam ederse, Ljubljana'daki ikametgahı da fazla eskimez. Aron Baynes biraz daha az top kaybederse, haftaya Fenerbahçe'ye küçük süprizler yapabilirler.

Efes'i dağıtan Armani'yi saymazsak, ilk haftada İtalyan konukseverliğinin güzide örneklerine bolca rastladık. Bu konukseverlik bazen o kadar ileri gitti ki, İtalya Ligi'nin son altı sezonunun şampiyonu Montepaschi Siena, lige ikinci wild card'la merhaba demiş Alba Berlin'i muhabbetle karşılamakta sakınca görmedi. Tam altı oyuncusunun çift hanelerde sayı ürettiği Alba'ya karşılık, maçta kullandığı 56 şutun 27'si üçlük denemesi olan Siena'yı gördük. Pianigiani ile birlikte eski tüfeklerin tamamının elveda dediği Siena'da görünen o ki canı sıkılanın üçlük denediği bir başıboş düzen peydah olmuş. Mario Kasun, Aleksander Rasic, Marcelus Kemp gibi oyuncularla sezona TBL karması olarak devam edecek olan Siena'nın motorundan siyah dumanlar çıkıyor. Üç yıl sonra Euroleague'e dönen Alba, adeta "benim yerim burası" diyor. Yolları açık ola.

Haftanın Adamı: Rudy Fernandez - Real Madrid vs. Panathinaikos (23 sayı, 4 rib, 1 asist, 3 top çalma, 25 index)

Herhalde haftanın en sorunsuz büyük takımı Real Madrid'dir. A Grubu'nun derbisinde Panathinaikos'u geçtiler, mesajı verdiler: "Benim gözüm yükseklerde" Gerçekten de bugünden baktığımızda ligin şampiyonluğu için ilk adayım kendileri. Tüm bilimsel veriler bunu işaret ediyor. Ancak yine bir Real Madrid'lik yapıp yolda takılacaklar gibime de geliyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılda 2007'deki Uleb Cup şampiyonluğu dışında Avrupa'da kupa yok. Herkes güç kaybetmişken bunu neden bir fırsata çevirmesinler? Kadroları da son derece uygun. Pablo Laso, sahadaki komutanı Llull'le koşan ve atletik bir takım kurma hevesinde. Elde ettikleri 85 sayılık galibiyette de Rudy Fernandez'in büyük payının olması, galibiyetin sistem içindeki doğrularla kazanıldığını gösteriyor. Yani Real, bu maçı 66-61 kazansaydı, ne Rudy'nin burada işi olurdu ne de Real hakkında bu kadar maval okurduk. Ama 15'te 8 isabetle 23 sayı, 4 ribaund, 1 asist, 3 top çalma, 25 index rating ile oynayan Rudy, Real'in tam da ihtiyacı olanı sahaya koyduğu için kendisine yıldızlı pekiyi. Maçın son anlarda da sazı eline alıp, Pao'nun ufak galibiyet ümidini kesen, gemiyi kıyıya yanaştıran adamdı. Real'in şampiyonluğu, Rudy'nin iyi oynamasına çok bağlı olacak.


Haftanın Savunmacısı: Ante Tomic - Barcelona vs. Brose Baskets (12 sayı, 9 rib, 1 top çalma, 2 blok, 25 index)

Real'in yendiği takım Panathinaikos olmasaydı Tomic haftanın adamı bile olabilirdi. Ancak bu ödül de en az onun kadar kutsal. Barcelona, Brose'den sadece 60 sayı yerken, başrolde yeni transfer Tomic vardı. Ezeli rakip Real'e atılan sezon öncesi çalımı olan Tomic, Laso'nun kafayı duvarlara vurmasına sebep olabilir. Çünkü Real Madrid bu sezon savunma yapabildiği ölçüde yukarılara çıkabilecek. Sadece 60 sayı yiyen Barcelona ise iyiden iyiye bir savunma takımı olma yolunda ilerliyor. İlk turda CSKA harici bir takımdan 75 ve üzeri sayı yerlerse blog kendini imha eder. Haydi bakalım.


Haftanın Karması:

1. Renaldas Seibutis - Lietuvos Rytas: CSKA Moskova'yı CSKA'da yenmeye çok az kalmıştı. O son şut girseydi şimdi buralar Seibutis posterleriyle doluydu. 19 sayı, 6 rib, 2 asist, 3 top çalma, 21 index ile oynayan Edirne çocuğuna selamlar. Şimdi Barcelona düşünsün...

2. Emir Preldzic - Fenerbahçe Ülker: Yıldızlarla dolu Fenerbahçe Ülker kadrosunda parlamayı başardı. 26 dakika süre aldı, 10'da 9 faul atarak 22 sayıya ulaştı. 4 ribaund, 3 asist, 2 top çalmayla da istatistik hanesini doldurup 31 index'le yüzleri güldürdü. Pianigiani'nin takımında kimsenin 30 dakika süre almaması da dikkat çekici.

3. Rudy Fernandez - Real Madrid

4. Ksistof Lavrinovic - Zalgiris Kaunas: Zalgiris, Cedevita'yı 28 sayıyla dağıtırken başrolde o vardı. Attı (17 sayı), attırdı (3 asist), yakaladı (3 hücum 5 ribaund), çaldı (3 top çalma)...29 index'le gönülleri fethetti. Zalgiris bu sene Lavrinovic'le güzel.

5. Ante Tomic - Barcelona

Haftanın Döküleni: Sasha Vujacic - Anadolu Efes @Emporio Armani (9 sayı, 4 rib, 1 asist, 2 top kaybı, 9 index)

Yukarıdaki rakamlara ulaşmak için sahada tam 30 dakika kalması gereken Vujacic'in adının yanına bir çarpı. Ne Armani'den gelen 14-0'lık seride, ne de farkın kapanmaya çalışıldığı son bölümde ortalıkta görünmedi, ben küçük takımların büyük oyuncusuyum mesajını tazeledi. Sahanın lacivertli değil de kırmızılı takımında forma giyseydi ne de güzel olurdu. Hem belki Şarapova da bu karara sevinirdi de yuvalar yıkılmazdı. Tamam, haftanın oyuncusu'nda filan gözüm yok, bir daha bu satırlara uğrama yeter Vujacic.

Haftanın Boşa Kürek Çekenleri:  
Zoran Planinic - Khimki @Fenerbahçe Ülker (17 sayı, 6 rib, 8 asist, 2 top çalma, 3 top kaybı, 31 index)

Hidayet'in bilhassa Sacramento yıllarında gazetelerde oturmuş bir kalıp vardır: "Hido ne yapsın!" Bu kalıp, Hido'nun iyi oynadığı (iyi oynamaktan kasıt da çift haneli sayı, üç beş ribaund) maçta şayet Sacramento kaybetmişse, temsilcimizin maçı kazandırmak için elinden geleni yaptığı ancak etrafındaki çapulcu sürüsünün buna mani olduğu, daha iyi bir takımda Hido'nun kral olacağı göndermeleri taşır. Zoran Planinic de perşembe günü Fenerbahçe Ülker Sports Arena'da tam 31 index rating'lik performans sergileyerek 7 Kasım 2001'de Cibona formasıyla çıktığı Partizan deplasmanında yaptığı 34 reytingden bu yana en yüksek sayıya ulaştı. Fenerbahçe Ülker'e kaybettiler ama Planinic ne yapsın?!

Earl Colloway - Unicaja Malaga vs Maccabi Tel Aviv (25 sayı, 2 rib, 2 asist, 1 top çalma, 1 top kaycı, 28 index)

25 sayısına 4'te 4 ikilik, 7'de 5 üçlük atarak ve faul kaçımayarak ulaşan Colloway, durdurulamadı. Unicaja'nın üçüncü çeyrekte 18 sayılık farkı kapatan koşusunun mimarıydı. Takımı tek başına oyuna ortak etti, son dakika içinde kritik şutu sayıya çevirdi, ancak Maccabi hata yapmayınca maç konuk ekibe gitti. Kaybetse de 80 sayı atan Unicaja'nın hücum gücüne güç katan adam, sadece iki şut kaçıran Colloway oldu. Bu grupta çok canlar yakar.

Bu maç kaçmaz: Anadolu Efes - Olimpiakos, 19 Ekim Perşembe, 20:00

İkinci haftanın en çok heyecan vaat eden randevusu İstanbul'da olacak. İlk hafta Milano'da kaybeden Efes, hem o maçı telafi etmek hem de geçen sezondan kalan bir hesabı kapatmak için parkede olacak. Top 16'da Olimpiakos Efes'i iki maçta da devirmişti. Özellikle İstanbul'da oynanan mücadelede, maçın bitimine 16 saniye kala skor berabereyken Vujacic'in Sloukas'a yaptığı faulün hikmeti henüz çözülemedi. O gün o salonu çok seven Olimpiakos devamında kupayı da kaldıracaktı. Şampiyon kadrodan Koç Ivkovic gitti, 2009-2010 sezonunda Maroussi'yi Euroleague Top 16'sına taşıyan Georgios Bartzokas geldi. Kadrodan Keselj'yi kaybettiler ancak Spanoulis-Mantzaris-Papanikolau-Printezis-Hines iskeleti halen duruyor. Antic ve Dorsey'yi de rotasyona ekleyelim. Geçen senenin bugünlerinde bu yedi oyuncunun adını saysam Efes köy takımına karşı denirdi. Şimdiyse kendileri Euroleague şampiyonu. İlk maçta Caja Laboral potasına yüzde 58 üçlükle 85 sayı gönderdiler. Ancak 81 sayı yediler. Geçen sezonun ivme yakalanan bölümünde, yani son dört maçında 70 sayı yememişlerdi. Bu ufak detay Efes için bir sinyal olabilir. Olimpiakos takımı iyi savunma yapamazsa düzen dışına çıkıyor ve dış şutlara fazlasıyla bağımlı hâle geliyor. Caja Laboral'in uzunları takımın en skorer isimleri oldular. İlk haftayı pas geçen Barac, buradan ekmek yiyebilir ki geçen sezon hiç de fena maçlar çıkarmamıştı. Arka alan savunmasının birincil vazifesi de bir kez daha Spanoulis'in ikili oyun bağlantısını kesmek olacak. Caja Laboral'i geçen Olimpiakos, İstanbul'dan da galibiyet çıkarırsa liderlik yarışında önemli avantaj elde eder. Efes kaybederse 2'de sıfırla başlar. Dördüncü hafta da Caja Laboral deplasmanına gidileceği düşünülürse 1-3 ile başlaması çok olası hâle gelir. Efes bu kritik maçı kazanmak zorunda.

Euroleague 2012-2013 Preview


"Bu yazı ilk olarak 11.10.2012 tarihinde Habervesaire.com'da yayımlanmıştır"


Euroleague'e güçlü giren temsilcilerimizden Beşiktaş Top 16'yı hedeflerken; Fenerbahçe Ülker ve Anadolu Efes gözünü Final Four'a dikti.

Avrupa'nın en büyük basketbol organizasyonu Euroleague bugün perdelerini açıyor. Kıtanın en iyi 24 takımı mayısta Londra'da düzenlenecek Final Four'da yer alabilmek için büyük gayret sarf edecek. Normal sezonda CSKA, Barcelona gibi büyük takımları yenebilme ihtimali hemen tüm takımlar için motivasyon unsuru olurken, geçen sezonki Olimpiakos mucizesi diğer takımlara da yol gösterici olacak. Heyecanın, gerilimin ve coşkunun eksik olmayacağı bir Euroleague sezonu bizleri bekliyor. Kupaya aday gösterilen ekiplerin arasında, yepyeni kadrosuyla Fenerbahçe Ülker de var.

Bu yıl ULEB'in Euroleague'de yaptığı en önemli değişikliklerden biri maç günleri oldu. Yıllardır çarşamba ve perşembe günleri oynanan maçlar bu sezon itibarıyla perşembe ve cumaya alındı. ULEB yönetimi geçtiğimiz sezon ligin ürettiği finansal değerden son derece memnundu. Alınan bu kararla Euroleague'in marka değeri anlamında rakiplerinden biri sayılacak Şampiyonlar Ligi ile gün çakışmasının önüne geçildi. Bu da daha çok reyting ve daha çok gelir demek.

Reyting ve gelirleri arttırmanın yollarından bir diğeriyse oynanan maç sayısını arttırmak. ULEB bunu da düşündü ve bu sezon itibarıyla TOP 16 maçlarını 14 maçlık fikstüre çevirdi. Yeni statüye göre ilk tur maçlarının geçilmesinin ardından ikinci tura kalan 16 takım, sekizerli iki gruba bölünecek ve ilk dört sırayı alan takımlar çeyrek finale kalacak. Karar, mali anlamda olumlu bir hamle olarak değerlendirilebilir. Sportif anlamdaysa başarılı olanı ayırt etmede daha adil bir sistem olarak görünüyor. Artık kazara kaybedilen tek maçlar o kadar da can sıkmayacak.

Aynı şehirden dördüncü Türk giremedi..

Ülkemizde Euroleague hareketliliği yaz aylarının başında başlamıştı. İtalya'nın Virtus Roma takımının A lisansını kaybetmesinin ardından Galatasaray Medical Park “wild card” için önemli adaylardan biri haline gelmişti. Geçtiğimiz sezon Euroleague'de gösterdiği başarının ardından bu lisansın Galatasaray'a verilmesi için ülkece kamuoyu oluştursak da lisans hak ettiği gibi Roma ile aynı ülkenin takımı Emporio Armani Milano'ya verildi. Kaldı ki Valencia gibi başarılı bir takım veya Unics Kazan gibi Tataristan pazarının önemli müşterisi olacak takımlar dururken, aynı ülkeden ve hatta aynı şehirden dördüncü takımı Euroleague'e almak abes olacaktı.

Sonuç olarak bu sezon Euroleague'i Türkiye'den üç takım temsil edecek:  Fenerbahçe Ülker, Anadolu Efes ve Beşiktaş. Temsilcilerimizin transfer sezonu hareketlilikleri de son yıllarda bizim için "hüsranla" eş anlamlı hale gelen Euroleague'i iple çekmemiz için ayrı bir anlam ifade ediyor.

Avrupa’da sezonun en iyi transferi:  Bo McCalebb

Avrupa'da mevsimin transfer şampiyonu şüphesiz Fenerbahçe Ülker. Euroleague'in zirveye oynayan bütün takımlarının güç kaybettiği bu transfer sezonundan sarı lacivertliler tarihinin en büyük vurgununu yaparak çıktı. Başarısız geçen sezonun ardından coach ile birlikte takımın birçok oyuncusuyla yollarını ayıran Fenerbahçe Ülker'in yaptığı en büyük transfer Avrupa'nın en iyi iki skorer oyun kurucusundan biri olarak kabul edilen Bo McCalebb.

Oyun kurucu rotasyonunda Ukic-Jerrels ikilisinin vadesini doldurmasıyla bu bölgeye Euroleague sayı kralı Bo McCalebb ve Eurocup asist krallığı beşincisi Barış Ermiş'i katan Fenerbahçe Ülker iyi bir hücum takımı potansiyeli sunuyor. Bu da Spahija'nın Fenerbahçe Ülker'e aşıladığı savunma takımı kimliğinin kağıt üstünde terk edilmesi gerek. (Boston Celtics ile oynanan son hazırlık maçında 80 topun 34'ünü Bo McCalebb kullandı.) Fenerbahçe maçlarında 80 sayılar rahatlıkla geçilecektir. Pota altında, takımda kalan Oğuz Savaş Kaya Peker ikilisinin yanına David Andersen, Mike Batiste ve İlkan Karaman eklendi. Basketbolda başarının anahtarı olan iyi birer bir ve beş numaraya sahip olan sarı lacivertliler, forvet mevkisine de takımdan ayrılan Marko Tomas'ın yerine de olabilecek en iyi isimlerden Romain Sato'yu kattılar. Sato ve Ömer'in savunmaya katacakları dinamizm ile birlikte, Bogdanovic'in gerektiğinde sorumluluk alarak skor üretebilecek durumda olması forvette Fenerbahçe'yi güçlü kılıyor.

Pianigiani ile Final Four hedefi

Tüm bunları yeterli görmeyen yönetim, Milano'dan tanıdığımız J.R. Bremer'i de kadroya kattı ve arka alanı iyice sağlama aldı. Takımın başına da adı Siena ile özdeşleşmiş, Simone Pianigiani getirildi ve hedefin Final Four olduğunun altı çizildi. Takımı çalıştıracak coach'un daha önce Final Four tecrübesi yaşamış olması, Türk kulüplerinin coach tercihinde yıllarca yaptıkları hatalardan ders aldıklarını gösterir nitelikte.

Ülkemizin bahis şirketi İddaa'ya göre de takım Final Four için en büyük dört favoriden biri olarak gösteriliyor. Kendi tarihinin en güçlü kadrosunu kuran, belki de Euroleague'in bu sezonki en iyi kadrosuna sahip olan Fenerbahçe Ülker adına en büyük soru işareti uyum sorunu olacak. Sezon öncesi hazırlık maçlarından "şova yönelik" olanları (CSKA ve Boston) kazanıp, performans beklenenleri (Buducnost ve Dinamo Sassari) kaybettiler.

Türkiye Kupası'nda da Galatasaray mağlubiyeti ufak bir uyarı oldu. Uyum sorununu atlatır ve özellikle sezonun ilerleyen safhalarında formun zirvesine ulaşırlarsa Final Four'un en ciddi adaylarından biri Fenerbahçe Ülker olur. Temsilcimiz adına şu an için tek temennimiz sakatlık sorunu yaşamamaları. Pianigiani'nin Siena dışında ne yapacağının belirsizliği, adında bile mutabakat sağlanamayan Fenerbahçe Ülker Sports Arena'ya takımın alışamamış olması, Mirsad'ın yokluğu gibi etmenler de sarı lacivertliler adına handikap oluşturabilir.

A Grubu’nun diğerleri

İlk tur grubunda Obradovic ile yollarını ayıran Panathinaikos, Rudy Fernandez'i transfer ederek kadrosunu güçlendiren Real Madrid, geçtiğimiz yılın Eurocup şampiyonu Khimki, genç oyuncularla kendini kanıtlamak isteyen Union Olimpija ve play-off'tan gelen İtalya'nın köklü takımı Cantu ile karşılaşacaklar.

Euroleague normal sezonunun varoluş amacı, Euroleague'e katılmayı hak eden ve etmeyen takımları ayırt edebilmektir. Gerçek Euroleague mücadelesi Top 16'da başlar. Top 16 kurasına olabilecek en iyi sırada girebilmek için ilk tur grubunda elde edilecek sıralama büyük önem taşır. Fenerbahçe Ülker'in bu grupta hedefi ilk ikide yer almak olmalı.

Obradovic'in yıllarca çalıştırdığı Panathinaikos ile yollarını ayırması ve Yunanistan'daki ekonomik krizin bütçede daralmaya yol açması yeşilleri bir anda favorilerin dışında bırakıyor. Yunan takımları benzer bütçe kısıtlamasına geçen sezon da gitmişti ancak coach faktörüyle gemileri limana yanaştırabilmişlerdi. Bu sezon her iki Yunan takımının da işi gerçekten çok zor. Real Madrid yıllardır hasret kaldığı şampiyonluğa bu sezon ulaşmak istiyor. Coach Pablo Laso'nun hareketli oyun planını yerine getirecek oyuncular kadroda mevcut. Sergio Llull'un dinamizmine eşlik edecek Rudy Fernandez ve Marcus Slaughter takıma katıldı. Kadrodan önemli bir oyuncu kaybedilmedi. Bu sezonki en büyük kozlarıysa geleceğin Hidayet Türkoğlu'su Nikola Mirotic olacak. Takım beklenildiği gibi Final Four bileti elde ederse, Mirotic ligin MVP'si olabilir.

Fenerbahçe Ülker'in kendi sahasında oynayacağı Khimki maçında bir kazaya kurban gitmemesi çok önemli. Geçmişe baktığımızda Eurocup'ı kazanarak Euroleague'e katılan takımlar mutlaka ilk turu geçtiler. Khimki de altı takım içinde dörde girmek için en ciddi adaylardan biri. Kupa kazanan kadrosunu muhafaza eden, oturmuş yapıdaki Khimki Fenerbahçe Ülker'e bir ilk gün sürprizi yaparsa kimse şaşırmasın. Yeni salonuna rağmen başarıya hasret ve aç olan, Slovenya basketbolunun lokomotifi Union Olimpija da maddi durumunun elverdiği ölçüde bir kadro kurmaya çalıştı. Bu sezon Olimpija'da gözler genç oyuncular Sasu Salin ve Klemen Prepelic'te olacak. Euroleague'in kendi sahasında muhteşem oynayıp salonu rakibe dar eden, deplasmandaysa varlık gösteremeyen takımı Cantu, play-off maçlarını kendi salonunda oynamanın avantajıyla adını bir kez daha Euroleague'e yazdırdı. Cantu deplasmanında kaybetmeyen takım, grupta ilk iki için bir adım öne geçecektir.

C Grubu: Anadolu Efes favori 


Anadolu Efes, Euroleague'in en köklü takımlarından biri olarak kabul edilse de taraftarları son dönemde başarıya hasret yıllar geçirdi. Lacivert beyazlıların son üç sezonda galibiyet-mağlubiyet sayıları 19'a 29. Takım, son altı sezonun tamamına Final Four parolasıyla girdi, hiçbirinde çeyrek finale bile hiç kalamadı. Bu sezonların hiçbirinde galibiyet sayısı mağlubiyet sayısını geçemedi. İşin kötüsü bir zamanlar Avrupa'nın en zorlu deplasmanlarından kabul edilen İstanbul'da Efes kolayca maç kaybetmeye başladı, alışkanlığını yitirdi.

Sistem takımı olarak bildiğimiz Anadolu Efes, son beş sezonda yedi farklı coach'un yönetimine emanet edildi. Bütçeyle birlikte transfer harcamalarının da hoyratça arttığı, takımın kısır döngü içinde çırpındığı bu dönemde başvurulabilecek tek bir adres vardı; o da eski dost Oktay Mahmuti.

Mahmuti, altı yıl önce bıraktığından çok farklı bir Efes ile karşı karşıya. Köprünün altından akan sular takımın adını bile alıp götürdü. Görevi için "enkaz devraldı" yakıştırmasını yapmak haksızlık olur. Geçtiğimiz yaz rekor harcamayla kurulan kadronun iskeletine dokunulmadı. Geçen sezon yokluğu fazlaca hissedilen sorumluluk alıp skor üretebilecek, patlayıcı özelliği olan oyuncu, İsrail'den bulundu ve Maccabi Tel Aviv'de harika bir sezon geçiren Jordan Farmar takıma katıldı. NBA'de vasat bir kariyere sahip Farmar, Maccabi performansını bir sezon daha sürdürebilecek mi, merak konusu. Yine de Sasha Vujacic ile Lakers dönemine dayanan uyumları Farmar için olumlu bir veri.

Tarence Kinsey'nin NBA'e gitmesiyle doğan boşluk Galatasaray'dan Jamon Gordon ile dolduruldu. Böylece kısa rotasyonunda Vujacic-Gordon ve Sinan Güler'den oluşan birbirini tamamlayan bir rotasyon oluştu. Bu isimlere Karşıyaka'dan transfer edilen Birkan Batuk'u da eklemeliyiz. Hazırlık ve Türkiye Kupası maçlarında önemli süreler alan Birkan, Mahmuti'nin Euroleague rotasyonunda da kendisine yer bulacaktır.

Oyun kurucu pozisyonunda Kerem Tunçeri hâlâ çok ağır bassa da, Jordan Farmar bu sezon ondan önemli oranda rol çalacaktır. Bilhassa Tunçeri'nin sakatlık nedeniyle sahadan uzak olacağı sezonun ilk 10 gününde. Geçen sezona göre ne kadar büyük bir ilerleme kaydettiğini milli takımın Avrupa Şampiyonası eleme maçlarında gördüğümüz Doğuş Balbay da yönettiği takımlara iyi savunma yaptırmasıyla meşhur Oktay Mahmuti'nin önemli kozlarından biri olacak.

Geçtiğimiz sezon uzunlarından çok canı yanan Anadolu Efes, Savanovic-Barac-Kerem Gönlüm-Batista-Ermal beşlisine dokunmadı ve bu isimlerin yanına Semih Erden'i kattı. Ancak Batista her an ayrılabilir. Ermal'inse rotasyona ne kadar dahil edileceği şüpheli. Geri kalan dört uzun formda olursa, Anadolu Efes Euroleague'in en kaliteli uzun rotasyonlarından birine sahip olur.

Takım her ne kadar kağıt üstünde büyük başarı vaat etse de Efes taraftarı bu filmi son yıllarda defalarca izlemişti. Kadronun potansiyelini düşündüğümüzde hedefin Final Four'dan aşağısı olmaması gerekse de Efes taraftarı son yılların getirdiği alışkanlıkla Final Four demeden önce dilini ısırıyor. Yıllardır çeyrek final bile görememiş olan takım bu sezon büyük bir başarıya imza atar ve Londra'daki Final Four'a kalabilirse, bu başarıdaki ana etmenlerden biri iskeleti korunan kadro yapısı, diğeri de Oktay Mahmuti faktörü olacak.

Lacivert beyazlılar üçüncü torbadan girdikleri ilk tur kura çekiminde ilk iki torbadan Olimpiakos ve Caja Laboral'i çektiler ve ligin en kolay grubuna düştüler. Son Euroleague şampiyonu Olimpiakos coach Dusan Ivkovic'i kaybetti. Şampiyon takımın önemli unsurları kadroda tutulsa da Marko Keselj ve Andrea Glyniadakis kayıpları dikkat çekici. Efes'in Pire temsilcisiyle geçen sezondan kapatılmayı bekleyen bir hesabı da var: Olimpiakos'un aksine geçen sezon ilk tur grubundan çıkamayan Caja Laboral, kabuk değiştiren ekiplerden. Yıllarca Caja Laboral hücumunu inşa etmiş Prigioni-Teletovic uyumu artık yok. Ayrılan bu iki ismin yerine Galatasaray'dan hatırladığımız Taylor Rochestie ve Tibor Pleiss takviyesi yapıldı. Bu sezonki yeni Euroleague sisteminde ne kadar ileri gidebilirler bilinmez ancak geçen sezonun hırsıyla can yakmaya çalışacakları kesin.

Grubun bir diğer iddialı takımı Zalgiris Kaunas bu sezon lige son yılların en iddialı kadrolarından biriyle giriyor. İki Lavrinovic'i de takıma katan Litvanya temsilcisi, kısalarda da Lafayette, Popovic, Kaukenas ve Kalnietis gibi çabuk ve atletik isimlere sahip. Coach Joan Plaza bu takıma savunma yaptırmayı başarabilirse, Zalgiris Kaunas bu sezonun flaş takımı olabilir. "Wild card" ile organizasyona dahil olan Emporio Armani Milano son yıllarda kurduğu rüya takımı bu yaz bozdu. Anadolu Efes'in geçmekte zorluk çekmediği takımlardan olan Milano, temsilcimizin ilk hafta deplasmanda karşılaşacağı rakibi olacak. Grubun son torba ekibi Cedevita Zagreb ise kendi sahasına sürpriz galibiyet arayıp, adından söz ettirmek isteyecek. Üst tur için şansları bu zayıf grupta bile yok denecek kadar az.


Beşiktaş’lı D Grubu

Son 12 ayda bir peri masalına imza atan siyah beyazlılarda, sezon bittikten sonra oyuncusundan coach'una, sponsorundan yönetimine herkesin bir anda yok olmasıyla rüyadan yataktan düşerek uyanılmıştı. Son anda yönetim tarafından kulübe tahsis edilen 5 milyon 500 bin euro'luk bütçeyle baştan aşağı yeni bir takım kurulacaktı. Erman Kunter, Euroleague seviyesinde son derece mütevazi kalan bu rakamı en iyi şekilde kullanabilecek coach'lardan biri şüphesiz.

Kunter'in takımın başına getirilmesinin ne kadar isabetli bir karar olduğu alınan oyuncuların özgeçmişlerinden anlaşılıyor. Yüksek tempolu bir oyun anlayışını takıma katmak isteyen Kunter, oyun kurucu olarak Curtis Jerrels ve Tutku Açık'ı transfer etti. Kısa forvet pozisyonuna alınan Vladimir Dasic, kariyerinde beklediği sıçramayı bir türlü yapamayan isimlerden. Oyuncu bu yaz tüm maçlarını kazanan Karadağ Milli Takımı'nın en skorer ismiydi. Aynı mevkiye alınan Patrick Christopher da geçen sezon Cholet'nin en skorer ikinci ismiydi. Damir Markota'nın Hırvatistan Milli Takımı'ndaki skorer rolü, Randal Falker'ın Cholet'deki enerjisi Kunter'in aklındaki tempolu, mücadeleci oyunun izdüşümü gibi.

Geçtiğimiz sezonki kadrodan sadece Serhat Çetin, Barış Hersek ve Can Akın tutuldu. Gelen oyuncularsa ya kariyerinde istediği noktaya bir türlü çıkamayıp ikinci şansını arayan ve Euroleague'de oynama etiketini kullanacak oyuncular ya da sıfırdan bir hikayeye başlama hevesindeki isimler. Bu sezonun Beşiktaş'ı da bizlere bir kez daha başka türlü bir hikaye anlatmaya hazır.

Siyah beyazlıların grubu kendileri adına son derece uygun. İlk iki torbadan gelen CSKA Moskova ve Barcelona ligin en değerli iki takımı olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar Kirilenko ve Shved'in ayrılmasıyla CSKA geçen sezonki kadar rüya takım hüviyetini yitirse de takımın başına Ettore Messina getirildi. Barcelona'da da Vazquez, Perovic ve N'Dong'un ayrılmasıyla bir kabuk değişimi yaşanıyor. Ancak bu iki takım da bir kez daha şampiyonluğun en büyük adayları. Grupta ilk ikiyi kimseye kaptıracaklarını düşünmüyorum. Beşiktaş'ın hedefi de zaten grubun ilk ikisi değil.

Temsilcimiz Partizan, Lietuvos Rytas ve Brose Baskets takımlarıyla üç ve dördüncü sıra mücadelesi verecek. Beşiktaş'ın renktaşı Partizan sezona 23,1 yaş ortalamalı bir takımla giriyor. Bu onları 2010-2011 sezonunu sıfır galibiyetle bitiren Cibona takımının ardından Euroleague tarihinin en genç takımı yapıyor. Belgrad seyircisi bile bu sefer onları kurtaramayacak gibi. Brose Baskets takımı son iki sezonda hep son saniye basketleriyle Top 16 vizesini kaçırdı. Bu sezona girerken de kadrolarının en önemli dört oyuncusunu kaybettiler. Beşiktaş ile şansları eşit olarak görülebilir. Nispeten oturmuş kadro, zorlu deplasman ve Euroleague tecrübesi avantajıyla Lietuvos Rytas bu takımlar arasında öne çıkıyor. Ancak başka bir grupta olsalardı onların da korkulu rüya görmesi çok muhtemel olurdu. Grubun tepesinde denk iki gücün, grubun aşağısında da denk dört gücün mücadelesinde hangi takımlar hedeflerine ulaşacak göreceğiz. Fikstürde de şanslı bir gidişatı olan Beşiktaş'ın gruba iç sahada Partizan maçıyla başlayıp grubu iç sahada Lietuvos Rytas ile bitirmesi temsilcimize ufak bir avantaj katıyor. Siyah beyazlıların bu gruptan çıkıp Top 16’ya kalabilmesi en mantıklı hedef olarak gözüküyor.

Belirsizlikler yumağı: B Grubu

Gerek zirvesinin belirsizliği, gerekse ilk dört için tahmin yapmanın zorluğuyla Euroleague'in en karmaşık grubu ödülünü B Grubu fazlasıyla hak ediyor. Bütün Euroleague'in en zorlu deplasmanlarından ikisi bu grupta: Montepaschi Siena ve Maccabi Tel Aviv.

Yıllarca aşina olduğumuz ve artık bir çırpıda sayabilecek hale geldiğimiz Siena kadrosu, bu sezon dağıldı. Son altı sezonda İtalya ligini şampiyon bitiren takım, geçtiğimiz sezon Euroleague çeyrek finalinde Olimpiakos'a takılınca değişimin sinyalleri gelmeye başlamıştı. Yaşlı kadronun artık gelecek vaat etmemesi ve oluşan mental yorgunluk, revizyonu kaçınılmaz kılıyordu. Carraretto, Ress ve Moss dışında neredeyse bütün takımı, coach dahil baştan yarattılar. Bu sezon için en ciddi soru işaretlerinden biri temeli Ergin Ataman döneminde atılan Siena ekolünün Avrupa basketbolunun itici güçlerinden biri olmaya devam edip etmeyeceği.

David Blatt'in Maccabi'si de sezona gerçek anlamda oyun kurucusuz giriyor. Geçtiğimiz sezon bütün Maccabi hücumlarının önemli bir kısmında rolü olan Keith Langford bu sezon yok. Avrupa basketbolunun efsanelerinden David Blu da basketbolu bıraktı. Oyun kurucu olarak alınan Ricky Hickman ve Moran Roth'un Avrupa'da hiç tecrübesi yok. David Blatt ya bu iki isimden herhangi birine fazlsıyla güveniyor ya da takıma yeni katılan ve birinci görevi oyun kuruculuk olmayan David Logan'a anahtarlar teslim edilecek. Bunu izleyip göreceğiz.

Üç yıl aradan sonra Euroleague'e dönüş yapan Alba Berlin, her sezon Euroleague'e katılmalarına rağmen hiçbir sezon ciddi bir başarı elde edemeyen ancak kötü sonuçlar da almayan Unicaja ve Prokom ile Fransa şampiyon Elan Chalon, bu grupta işleri karıştıracak diğer takımlar. Euroleague'in B Grubu'nda olacakları şimdiden kestirmek oldukça zor.

Son olarak Euroleague'in "devotion" öncesi eski jenerik müziğiyle kapatalım. Efes Pilsen'in Final Four yaptığı zamanın müziği. Yine benzeri bir sezon olması dileğiyle.

27 Eylül 2012 Perşembe

Kosova futbolunda kritik eşik


Kosova Milli Takımı içinde bulunduğumuz yılın başlarında FIFA üyesi ülkelerle özel maç yapabilme statüsüne erişse de gerek bu maçların oynanabilmesinde gerekse tam üye statüsü kazanılmasında belirsizlikler sürüyor.

Bugün Zürih'te başlayacak FIFA yönetim kurulu toplantısının gündeminde Kosova meselesi yok. Ancak yine de konunun masaya yatırılması kesin gibi.

2008 yılında Sırbistan'dan ayrılarak bağımsızlığını kazanan Kosova, 91 Birleşmiş Milletler ülkesi tarafından tanınsa da henüz BM'ye tam üye değil. BM üyeliği FIFA ve UEFA üyelikleri için gerekli şart olarak değerlendiriliyor. FIFA'nın, Kosova'ya kendi üyeleriyle özel maç oynama imkanı vermesi, UEFA'nın muhalefetine maruz kalmış ve o hak bir süreliğine fiilen askıya alınmıştı. Sırbistan'ın muhalefeti ve bu konu hakkında FIFA'ya itiraz başvurusunda bulunması, Kosova'nın durumunu muğlakta bırakan esas sebep. UEFA da bu konuda eski üyesinin yanında saf tutmuş, Birleşmiş Milletler üyeliği şartında diretmişti. Bu açıdan FIFA'nın UEFA'ya göre daha esnek şartlara sahip olduğu gerçeğini zorlanmadan görebiliriz. İçlerinde Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, İtalya gibi lobi gücü yüksek ülkelerin desteğine rağmen UEFA inadını sürdürmekte. Hatta 53 UEFA üyesinin 36'sı Kosova'nın bağımsızlığını tanıyan ülkeler. Cebelitarık konusundan ağzı yanan UEFA, Kosova'da yoğurdu üfleyerek yiyor.

Son olarak geçtiğimiz günlerde Kosova Futbol Federasyonu Başkanı Fadıl Vokkri, bir imza kampanyası düzenledi ve Kosova ile köken bağı bulunan veya Kosova'nın girişimlerine destek veren 12 oyuncudan imza topladı. Vokkri'nin FIFA yönetim kurulu toplantısı öncesi bu girişimine destek veren oyuncular arasında halen İsviçre Milli Takımı'nın formasını giyen Xherdan Shaqiri, Valon Behrami ve Granit Xhaka ve Arnavutluk Milli Takımı'ndan Lorik Cana gibi isimler de bulunuyor.


İsviçre-Arnavutluk maçı


Başkan Vokkri, Sepp Blatter ve diğer üyelere yönelik yazdığı mektupta Kosova takımlarının hazırlık maçları oynayabilmesi gerektiğine yönelik düşüncesini tarihsel bağlarla gerekçelendirdi. Vokkri, "Biz sadece bizimle oynamak isteyen, yani Kosova'yı bağımsız bir ülke olarak tanıyan diğer ülkelerin kulüp ve milli takımlarına karşı dostluk maçları yapmak istiyoruz." ifadelerini kullandı.

Kosova'nın UEFA ve FIFA'ya tam üye olup olamayacağına dair görüşü de sorulan Vokkri, "Bu yönde çalışmalarımız sürüyor. Fakat bunu tahmin etmek zor. UEFA ve FIFA'nın statülerinin aynı olmadığını görüyoruz. Başvurumuzu FIFA'ya gönderdik.  Kosova konusu Sepp Blatter'in aklında olacaktır." cevabını verdi.

Kosova Milli Takımı bundan önce altı maça çıkmıştı. 1993'te Arnavutluk'a 3-1 yenildiler. Daha sonraki dönemdeyse 2002 yılında Arnavutluk'u 1-0, 2005'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Futbol Federasyonu'nun kuruluşunun 50. yılının anısına düzenlenen turnuvada Sapmi'yi 4-1, 2006'da Monako'yu 7-1, 2007'de Türkiye'de oynanan maçta Suudi Arabistan'ı 1-0 ve 2010'da Neuchatel Xamax'ı 2-0 mağlup ettiler. Bu maçlardan mevcut statüyle ihtilaflı olarak değerlendirilebilecek tek maç Suudi Arabistan maçı ancak o maçın oynandığı tarihte Kosova bağımsız bir ülke değildi. Suudi Arabistan da zaten UEFA üyesi değil.

Kosova'da 1990'dan beri oynanan bağımsız bir lig var. Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti çatısı altında düzenlenen Kosova liginin başlangıç tarihiyse 1945 yılını gösteriyor. Yani Türkiye Süper Ligi'nin başlangıcından bile erken. Böylesi köklü bir futbol geçmişi bulunan, bugünkü dünya futbol piyasasına çok sayıda başarılı sporcu yetiştiren Kosova'nın durumu umarım bir an önce netlik kazanır. Ümit ediyorum ki Zürih'te bugün başlayan FIFA toplantısı Kosova futbolu için bir çağı kapatıp bir çağ açar, milat niteliği taşır.

23 Eylül 2012 Pazar

Abhazya sahaya çıkıyor



Abhazya Milli Takımı 25 Eylül Salı günü ilk milli maçına çıkacak. Sohum'da oynanacak maçta Abhazya'nın rakibi Dağlık Karabağ olacak.

Abhazya'nın futbol federasyonu 2007 yılında kuruldu. Kurucu başkan Leonid Dzapshba'nın ardından içinde bulunduğumuz yılın mart ayında başkanlık görevini devralan Jemal Gubaz, bu maçın organize edilmesinde en çok emek sarf edenlerin başında geliyor. 

Jemal Gubaz, eski bir Dinamo Sohum oyuncusu. Dinamo Sohum'un Abhazya futbol tarihinde önemi büyüktür. 1936 yılında kurulan kulüp yıllarca Sovyerler Birliği liginde Gürcistan'ı temsilen mücadele etti. 1990 yılında Gürcistan ligi kurulunca içlerinde Dinamo Tiflis'in de olduğu bütün Gürcü takımları kendi liglerinde oynamaya karar verdiler. Ancak Dinamo Sohum bunu reddetti ve çatırdama sinyalleri veren Sovyetler Birliği liginde oynamaya karar verdi. Bir yıl önce liglerin üçüncü kademesinde mücadele eden Dinamo Sohum, pek çok takımı ayrılması sebebiyle 1990 sezonunda ikinci kademede mücadele etti. Takım, 20 ekip içinde 12. oldu. 1991 yılında Sovyetler Birliği ligleri son kez düzenlendi ve Dinamo Sohum o sezonu 10. sırada bitirdi. Ligler dağıldıktan sonra bütün takımlar kendi ülkelerinin liglerinde mücadele etmeye başladı. İki yıl önce Gürcistan liginde yer almayı reddeden Dinamo Sohum'un kaderineyse kulübün kapısına kilit vurmak kaldı.


O Dinamo Sohum takımı daha sonra Gürcistan ve Rusya milli takımlarında mücadele edecek çok sayıda yıldız futbolcuyu yetiştirdi. Bu isimlerden biri de Temur Ketsbaia. Ketsbaia, Abhazya'nın Gali şehrinde doğdu. Gürcistan liginin kurulması sonrası Dinamo Tiflis'in yolunu tutan oyuncu, uzun yıllar Premier Lig'de Newcastle United ve Wolverhampton Wanderers formasını terlettti. Ketsbaia, Gürcistan futbolunun yetiştirdiği en önemli yıldızlardan biri olarak kabul ediliyor. Efsane isim şu sıralar Gürcistan Milli Takımı'nın teknik direktörlüğünü yapıyor.

Temur Ketsbaia
Dinamo Sohum sonrası dönem, Abhazya ve Sohum futbolunun fetret devrini temsil ediyor. Abhazya'nın Gürcistan'la olan iç savaşının ardından bağımsızlığını ilan etmesi sonrası, ülkede Gürcistan'dan ayrı sekiz takımlı yeni bir bağımsız futbol ligi kuruldu. O dönemler bir futbol federasyonu bile olmayan Abhazya'nın futboluna ilgi doğal olarak yoktu. Bugün federasyonları kurulu olsa bile süregelen futbol liginden uluslararası kamuoyunda kimsenin haberi yok desek yeridir. FIFA ve UEFA'ya bağlı olmamanın dezavantajını derinden yaşayan Abhazya futbolu, bu bağlamda KKTC ile ortak kaderi paylaşıyor. Bugün Abhazya Cumhuriyeti'ni hukuken tanıyan Rusya, Abhazya futbolunun gelişimi adına açılacak tek pencere olarak değerlendirilebilir. Belki bütün ligi Rusya liglerine entegre etmek doğru bir seçenek olmaz ancak 2010 yılında ligin ilk takımlarından olan Sohum kökenli Nart'ın Rusya liglerinde oynamak için sonuç alamadığı bir başvurusu söz konusuydu.

Jemal Gubaz'ın mart ayında federasyon başkanlığına gelmesi Abhazya futbolunu hareketlendirdi. Federasyon, Kosova ve Filistin milli takımlarıyla birer milli maç organize etmeyi planladı ve bu ülkelerle anlaşmaya varıldı. Ancak bu maçların oynanıp oynanmayacağı belirsiz. Çünkü Abhazya'nın, uluslararası arenada özel maç yapmak için FIFA'dan izni bulunmuyor. FIFA bu izni bu yılın içinde Kosova'ya verdi. Bu izin aynı zamanda FIFA'ya üyeliğin ilk adımı olarak değerlendiriliyor. 1988 yılında üyeliğe kabul edilen Faroe Adaları da benzer süreçlerden geçmişti. Politik olarak Kosova ile benzer statüde sayılabilecek Abhazya'nın FIFA üyeleriyle özel maç yapmak için dahi izne sahip olmaması şu aşamada bir çifte standart örneği olarak gözüküyor. Kosova, Birleşmiş Mileltler'den 91 ülke tarafından tanınıyor. Abhazya'yı tanıyan ülke adedi ise 6. Devlet statüsü bağlamında aralarında herhangi bir fark bulunmayan bu iki ülkeyi birbirinden ayıran yegane unsur bu tanıyan ülke adedi olarak gözüküyor. Ancak uluslararası hukukta bu farklılığın anlam ve önemi geçerli olmasa gerek. Kosova'nın yaptığı başvurunun aynısını eski başkan Dzapshba geçtiğimiz yıl FIFA'ya yapmıştı. Ancak bu başvurudan henüz sonuç alınamadı. Açıkçası Abhazya bu konuda fazla ümitli olmasa yeridir. Çünkü Cebelitarık'ın yıllardan beri süregelen adaylık süreci, İngiltere'nin desteğine rağmen bir türlü nihayete etmiyor. Cebelitarık'ın durumunda İspanya'nın muhalefetinin ve lobi gücünün payı büyük. Her ne kadar İspanya kadar etkin bir konumda olmasa da Gürcistan'ın FIFA üyesi bir ülke olması, Abhazya için şu aşamada en büyük engel olarak gözüküyor. Kosova'nın Abhazya ile oynaması planlanan maç da gerçekleşmezse bunun en büyük sebebi FIFA'nın aba altından gösterdiği sopası olacaktır. 

Abhazya - Kuban Krasnodar maçı
Abhazya - Kuban Krasnodar maçı














Akibeti belirsiz Kosova ve Filistin maçlarının dışında Abhazya milli takımı denebilecek bir takım bu yılın 23 Haziran tarihinde Rusya Premier Lig takımlarından Kuban Krasnodar'ın genç takımıyla bir özel maç yaptı.  Maç için oyuncuların çoğu Abhazya liginden seçildi, ancak Rusya'nın güçlü takımlarından Luch Energiya Vladivostok takımından iki, Volga Nizhni Novgorod'dan da bir oyuncu bu maçta Abhazya forması giydi. Hatta bir de ilginç not, Rusya Kadın Milli takımının kalecisi Elvira Todua, maçın son dakikalarında Abhazya kalesini korudu. Maçı Abhazya 2-1 kazandı. Ancak bu maç, rakibin bir milli takım olmaması sebebiyle bir milli maç olarak değerlendirilemez.

Elvira Todua

İlk milli maç, yazının başında da belirttiğim gibi 25 Eylül tarihinde Dağlık Karabağ'a karşı oynanacak. 22 Ekim'de de Dağlık Karabağ'ın Stepanakert şehrinde bir rövanş maçı oynanacak. Dağlık Karabağ takımı da henüz çok yeni bir oluşum. İlk milli maçları Abhazya'ya karşı oynanacak. Takımın bütçesi Ermenistan devleti tarafından sağlanıyor.Takım da Ermenistan'daki ikinci milli takım olarak değerlendiriliyor. Dağlık Karabağlılar bu maçı tek bir bayrak altında yer alıp, milli marşın söylenebileceği bir fırsat olarak görüyor. Uluslararası arenada tanınabilmenin ilk adımının futbol olduğu görüşündeler. Dağlık Karabağ'daki savaşın ardından UEFA'nın yaptırımları gerekçesiyle Ermenistan'daki müsabakalar dahil hiçbir maça çıkamamışlardı. Ancak şimdi Abhazya'nın ardından Güney Osetya, Transdinyester, Kosova ve Tibet milli takımlarıyla da maç yapma planları söz konusu. 


Salı günü Sohum'da oynanacak maçın sonucu ne olur bilinmez. Ancak Avrupa ve dünyanın genelinde futbol topunun sahibi olup istediğini oynatan Platini ve Blatter'e karşı, salı günkü maçta taraflar sahaya şüphesiz kendi toplarıyla çıkacak.

22 Eylül 2012 Cumartesi

2013-2014 Şampiyonlar Ligi'nin ilk takımı: Fimleikafélag Hafnarfjarðar



İzlanda Birinci Ligi Urvalsdeild'de 2012 sezonunun şampiyonu Hafnarfjörður şehrinin takımı olanFimleikafélag Hafnarfjarðar veya kısa adıyla FH veya bildiğimiz İddaa adıyla Hafnarfjördur oldu. Böylece FH, her İzlandik şampiyonun olduğu gibi bu sene de bir sonraki sezonun Şampiyonlar Ligi'ne ilk biletini elde eden takım oldu. Bu kategoride İzlanda'nın 10 ayrı rakibi mevcut.  Çünkü UEFA'ya bağlı 53 federasyondan 11'i yaz ligi uyguluyor. Bu ülkeler İsveç, Norveç, Finlandiya, İrlanda, Letonya, Litvanya, Estonya, Belarus, Kazakistan, Faroe Adaları ve İzlanda. 2011 yılında Rusya uzun bir sezon oynayarak fikstürünü kışa çevirdi. Bu yıl da daha önce yaz ligi uygulayan Ermenistan, milli takımın ve kulüp takımlarının kıtasal maçlar oynanırken daha iyi bir formda olmaları gerekçesiyle fikstürünü kışa çevirdi. Kulüpler düzeyinde Ermenistan tarihi boyunca eylülü görebildi mi emin değilim ancak milli takımlar seviyesinde sadece Euro 2012 elemelerindeki çıkışlarından dolayı bu kararı almışlarsa, ya ciddi bir yanlışın eşiğindeler ya da aşağıdan harika bir Ermenistan jenerasyonu geliyor (Mkhitaryan?). Ermenistan'ın bu fikstür değişimi, ligin de sadece 8 takımdan oluşmasından hareketle, bu sezon tam altı devrelik (42'şer maç) bir ligin oynanmasına sebep oluyor. Ermenistan'da bu kararın alındığı aynı toplantıda, ligdeki takımlara yabancı kaleciyi yasaklayan bir kararın çıktığını da parantez içinde vurgulayalım.

Fikstürünü kışa çevirmek konusunda Ermenistan veya Rusya kadar şanslı olamayan ülkelerin başında da elbette İzlanda geliyor. Takımları kıtasal maçlara hazır tutmak gibi bir bahaneyle maçların kışın oynatılması adada ciddi sorunlara yol açabilir çünkü sağda gördüğünüz fotoğraf bu yılın eylül ayının ilk günlerinde çekildi. İzlanda'nın kuzeyini etkisi altına alan kar fırtınası, adada son 17 yılın en düşük sıcaklıklarına sebep oldu. Tüm bunlar olurken, tamamı ülkenin güneyinde yer alan futbol ligi takımlarının maçları etkilenmedi ancak yine de FH işi sıkı tutup 16 Eylül'de işi bitirdi. Ligde yer alan takımların tamamı güneydeki başkent Reykjavik'e en fazla bir saat mesafede yer alıyor. Tabi ana karadan ayrı bir ada olan Vestmannæjar'ın takımı IBV'yi bundan ayrı tutabiliriz. 


Ligin de 22 maçlık olması sebebiyle yaz ligleri arasında en erken biten genelde Urvalsdeild oluyor. Ancak FH'nin bitime üç hafta kala elde ettiği şampiyonluk bir rekor olabilir. Çünkü 2012-2013 Şampiyonlar Ligi'nin grup maçları henüz başlamadan, 2013-2014 sezonunun katılımcılarından ilki bu şekilde belli oldu. 





Geçtiğimiz hafta sonu FH, deplasmanda Stjarnan ile 2-2 berabere kalırken, en yakın takipçisi KR kendi sahasında Breiðablik'ten dört yedi ve yarıştan çekildi. Böylece FH, iki yıl aradan sonra yeniden kupaya ulaştı. KR, ülkedeki Reykjavik ağırlığını temsil eden, ligde en çok sezon mücadele eden, 1912'deki ilk şampiyonluğu kazanan  takımdır. Formasında beş yıldız yer alan tek takımdır. Başarı onlar için bir ihtiyaçtır. Ancak genelde lige yavaş tempoyla başlayıp sonradan açılan FH, bu sezon işi sıkı tutunca KR'nin kaderine de İzlanda Kupası'nı kazandığı için Europa Lig bileti düşecek. Bu sezon her iki maçta da FH'yi mağlup etmelerine rağmen son altı maçta sadece tek galibiyet elde edebilmeleri onları yarışın dışında bıraktı. Ligde şampiyonun ilan edildiği haftadan bu yana bir hafta daha oynandı. Beş puan aralığında seyrede ikinci IBV ile altıncı Akranes iki ve üçüncü sırayı elde edip Europa Lig bileti kapma peşinde. Sonuncu Grindavik ligden düştü. Ligden düşen diğer takım olmamak içinse Selfoss ve Fram arasında inanılmaz bir rekabet var. Her iki takım da an itibarıyla 21 puanda. Selfoss'un Stjarnan ve Akranes'le, Fram'ın da Akranes ve IBV ile maçları var. Lige bu sezon yükselen ancak en köklü takımlardan biri olan Akranes ligden düşen takımın kaderini belirleyecek gibi. IBV de geçtiğimiz haftanın başında teknik direktör değişikliğine gitti. Magnus Gylfasyni'nin görevden ayrılmasının ardından sürpriz bir isim Hermann Hreiðarsson göreve getirildi. 89 kez İzlanda A Milli Takımı'nın formasını giyen 38 yaşındaki Hreiðarsson yaz başından beri Portsmouth ile denemelere çıkıyor, kulüpte bir forma kapmaya çalışıyordu. İzlanda tarihinin en önemli isimlerinden biri olan oyuncu IBV'de futbola başlamıştı.





FH'nin ilki 2004 yılında olmak üzere altı şampiyonluğu bulunuyor. 2004 yılı garip gelebilir çünkü İzlanda ligi 1912'den beri oynanıyor. Kulüp 1929 yılında kurulsa da ilk zamanlar jimnastik üzerine yoğunlaşmıştı. Daha sonra hentbola yönelen kulüp bu sporda tam 25 şampiyonluk kazandı. Ülkedeki en popüler takım sporu olan hentbolda (2008 Pekin Olimpiyatları'nda erkekler hentbolda İzlanda'nın gümüş madalya kazandığını hatırlatalım) ülkenin lokomotifi haline gelen FH, yeni yüzyılda futbola yöneldi ve son dokuz sezonun altısını şampiyon tamamlayarak bu alanda da rüştünü ispatladı. Kulübün müzesinde ilki 2007'de olmak üzere iki İzlanda Kupası ve ilki 2002'de olmak üzere beş de İzlanda Lig Kupası yer alıyor.

1975 yılında ilk kez Urvaldeild'e çıkma başarısı gösteren FH, esasen çoğu İzlanda kulübüne göre geç olgunlaşmış yapıda. KR Reykjavik'in 25, Valur'un 20, Fram ve Akranes'in 18'er şampiyonlukları bulunuyor. En üst seviyede toplam 31 sezon geçiren FH, ilk Avrupa biletini de 1989 sezonunda elde etti ve 1990-1991 UEFA Kupası'nda mücadele etti. İlk maçında iç sahada Dundee United'a 3-1 kaybeden takım, deplasmanda da 2-2 berabere kalarak ilk Avurpa macerasını ilk turdan noktaladı. Devamında 94-95'te Linfield'a, 95-96'da Glenavon'a ilk turda elenen FH, 1995 sezonunda aynı zamanda küme düştü.

Tam beş sezon ikinci ligde mücadele eden kulüp 2001'de yeniden ait olduğu lige döndü ve gelir gelmez ligi üçüncü sırada bitirerek Inter Toto Kupası biletini aldı. Makedonya'nın Cementarnica 55 takımıyla eşleşen FH, deplasmanda oynadığı ilk maçı 3-1 kazandı, içerideki kaçı 2-1 kaybetti ve adını bir üst tura yazdırdı. Bu turdaysa zorlu Villarreal karşısında deplasmanda alınan 2-0 mağlubiyet sonrası iç sahada 2-2 berabere kalınsa da turu geçen Villarreal oldu. Başarısın geçen 2002 sezonunun ardından FH, Urvalsdeid'de 2003 sezonunu ikinci sırada tamamlayınca bir sonraki sezonun UEFA Kupası'na bileti elde etmeyi başardı.

Dunfermline - FH maçı
Avrupa'da eylül ayı

2004-2005 UEFA Kupası'nda FH, Avrupa tarihinin en başarılı günlerini yaşadı diyebiliriz. 1. Eleme Turu'ndan başlayan FH, Galler'in Haverfordwest Country takımını 1-0 ve 3-1'lik iki galibiyetle eledikten sonra Dundermline Athletic ile eşleşti. Hafnarfjördur'da oynanan ilk maçta alınan 2-2'lik skor İskoç temsilcisinin işine yarıyordu. Deplasmanda oynanan maçtan Dunfermline 1-0 öne geçince turun kapısını aralamıştı. FH 83. dakikada golü bulsa da bu gol üst tur için yeterli olmayacaktı. Ancak maçın duraklama anlarında sahneye çıkan Danimarkalı Tommy Nielsen golü bulmayı başardı ve FH Hafnarfjördur'u UEFA Kupası'nın 1. turuna gönderdi. O turda eşleşilen güçlü Allemania Aachen İzlanda'daki maçı 5-1 kazanıp işi çabuk bitirdi ancak FH'nın o sezon ulaştığı UEFA Kupası 1. turu, bir daha hiçbir İzlanda takımı tarafından ulaşılamadı, eylül ayı bir daha hiçbir İzlanda takımı tarafından görülemedi. O sezonun böyle bir önemi vardır.

Avrupa'da bu işleri başaran FH, tarihindeki ilk İzlanda Ligi şampiyonluğuna da 2004 yılında sadece tek mağlubiyetle erişmiş oluyordu. Takım ertesi yıl Şampiyonlar Ligi 1. Ön Eleme Turu'nda Azerbaycan'ın Neftçi takımına 2-0 ve 2-1 yenilerek havlu attı. Bundan önce beş kez Şampiyonlar Ligi'ne katılan FH, ilk katılımında Neftçi'ye boyun eğmesine rağmen, sonraki arka arkaya üç sezonunda da ilk eleme turundaki rakiplerini geçmeyi başardı. 2005 yılında ligde alınan 16 galibiyet, 2 mağlubiyetli, alınacak 54 puanın 48'inin alındığı rekor puanla biten sezonun ardından katılınan 2006-07 Şampiyonlar Ligi'nde FH, Estonya'nın TMVK Tallinn takımı deplasmanda 3-2 yenip, içeride 1-1 berabere kalarak adını 2. ön eleme turuna yazdırdı. Ancak bu turda güçlü Legia Varşova iki maçta da gol yemeyerek İzlanda temsilcisine duvar oldu. Bir sonraki sezonda da dost ve kardeş ülke Faroe Adaları'nın HB Torshavn takımını geçmeyi başaran FH, 2. ön elemede Bate Borisov'a tosladı. Bir sonraki sezon UEFA Kupasına katılan FH, ilk ön elemede Lüksemburg'un Grevenmacher takımını iki maçta sekiz gol atarak geçtikten sonra ikinci ön elemede Aston Villa ile eşleşti. İlk maçta kendi sahasında 4-1 kaybedip nakavt olan FH, Villa Park'ta 1-1 berabere kalarak prestij ve ülke puanı kazandı.

Aston Villa maçında Gareth Barry'nin golü

Mucizenin adı FH

2008'de FH, mucizevi bir şampiyonluğa imza attı. Ligin son iki haftasına girilirken Keflavik, en yakın takipçisi FH'nin maç fazlasıyla sekiz puan önündeydi. Keflavik'e göre sondan bir önceki, FH'ye göre iki önceki hafta oynanan FH-Keflavik maçında ev sahibi FH maçın ikinci yarısında 2-0 öne geçse de Keflavik, 77 ve 81. dakikada attığı gollerle skoru 2-2'ye taşıdı. Beraberlik, Keflavik'in rakibinin sahasında şampiyonluğu kutlamasına sebep olacaktı. Ancak 90. dakikada sahneye çıkan Björnsson golü attı ve Hafnarfjördur'u 3-2'lik galibiyete taşıdı. Erteleme maçında Breidablik'i 3-0 yenerken zorlanmadılar. Buna rağmen son maçlara girilirken, Keflavik rakibinin iki puan önünde yer alıyordu. Son maçta Keflavik yenerse şampiyondu. Keflavik berabere kalırsa FH'nin en az iki farklı galip gelmesi gerekiyordu. FH, iddiasız Fylkir ile karşılaşrıken, Keflavik kendi sahasında UEFA bileti alabilmek için kazanması şart olan Fram'ı ağırlıyordu. Ancak yine de şampiyonluk için ağır favorilerdi. Maçların ilk yarıları golsüz geçildi. 54. dakikada Keflavik bir de gol atıp öne geçince Reykjavik semalarında şampiyonluk şarkıları söylenmeye başlamıştı. Aynı dakikada FH cephesinden de bir gol gelse de bu bir şeyi değiştirmeyecekti. Ancak ne olduysa geri kalan dakikalarda oldu ve Fram 67 ve 79. dakikalarda Ormarsson ve Hjalmar'ın attığı gollerle 2-1 öne geçti. FH cevphesinden de skorun 2-0'a geldiği haberi Reykjavik'e varmıştı. 2-1 geriye düşen Keflavik'in maçının duraklama dakikaları 16 dakika sürdü mü bilinmez. Ancak kendisine gereken beraberlik golünü bir türlü bulamayan Keflavik, son 2.5 haftasına 8 puan farkla önde girdiği ligde şampiyon olamayarak ayrı bir rekora imza attı o sezon. Son şampiyonlukları 1973 yılındaydı.

Destansı 2008 sezonunun ardından katılınan Şampiyonlar Ligi serüvenleri hep rüyadan uyandıran tatsız saat alarmı kıvamında etki bıraktı.  2009-10'da Aktobe, 2010-11'de Bate Borisov FH'nin Şampiyonlar Ligi hayallerine mani oldular. Son iki sezonda UEFA Kupası'nda mücadele eden FH, geçen sezon Nacional Madeira'ya yol verdi. Bu sezon da ilk turda Lihtenştayn'ın Eschen Mauren takımı geçilse de ikinci ön elemede eşleşilen AIK'e karşı deplasmanda alınan 1-1'lik skorun avantajı iç sahada korunamadı ve 1-0'lık mağlubiyetle Avrupa defteri kapatıldı.

Gylfi Sigurðsson

FH, altyapı anlamında ülkenin fakir takımlarından biri olarak değerlendirilebilir, ancak bu durumda geç olgunlaşmış bir futbol geçmişine sahip olması önemli bir etmen. Arnar, Bjarni ve David Viðarsson kardeşler kulübün milli takıma gönderdiği önemli üç isim olarak gözüküyor. Şu anda Göteborg'da forma giyen Hjöltur Logi Valðarsson, 2011 Avrupa U21 Futbol Şampiyonası'na katılan İzlanda takımının bir üyesiydi. Ancak FH'nin en önemli lejyoneri şüphesiz bu yaz Tottenham'a transfer olan Gylfi Sigurðsson. Sigurðsson, gelmiş geçmiş en büyük İzlandalı futbolculardan biri olarak kabul edilen Valur kökenli Eidur Gudjonssen kadar büyük potansiyel vaat ediyor. Tabi Gudjonssen'in adının anmışken İzlanda tarihinin önemli lejyonerlerine selam durmadan da olmaz. 50'li yıllarda Arsenal, Milan ve Nancy formasını giymiş Albert Gudmunsddson'un İzlanda Futbol Federasyonu binasının önünde heykeli mevcut. Stuttgart'ta kaptanlık yapmış Asgeir Sigurvinsson, Anderlecht ve Bordeuax'da oynamış Arnour Gudjohnsen ve tabii ki Stuttgart, Hertha ve Beşiktaş formalarını terletmiş Eyjolfur Sverisson. 

Avrupa serüvenine dönecek olursak, Inter Toto Kupası'yla da birlikte bundan önce toplam 20 Avrupa eşleşmesinde mücadele eden FH, bunların yedisinde turu geçmeyi başardı. Şampiyonlar Ligi'nde ise toplam yedi eşleşme yapıldı ve ikisinde tur geçildi. Yani beş sezonun ikisinde tur geçildi. Ülke olarak da bakacak olursak son beş sezondur Şampiyonlar Ligi elemelerinde tek bir tur dahi geçilemiyor. Adadan anakaraya ayak basılan sezonların çoğunda, bilhassa söz konusu Şampiyonlar Ligi'yse şanssızlıklar İzlanda takımlarının peşini bırakmadı. 2012'da 53 UEFA üyesi içinde 36. sırada bulunan İzlanda ligi, bu sezonun başında 41. sıraya kadar geriledi. Bu iki sıra arasında Avrupa'ya gönderilen takımlar açısından herhangi bir fark yok ancak 48. sıraya düşülürse Şampiyonlar Ligi'ne 1. ön elemeden, yani en zayıf altı takımın katıldığı ve maçlarını haziran ayında oynadığı turdan başlama ihtimali doğacak. 48. Malta ile arada 2.541 puan gibi ufak bir fark bulunsa da arada yer alan çok sayıda ülke bu tehlikeyi şimdilik uzaklaştırıyor.

2012 şampiyonluğunun geldiği Stjarnan maçı - Fotbolti.net

Her ne kadar Reykjavik'in bir banliyösü olarak değerlendirilse de Hafnarfjördur şehir merkezinin dışında yer alan bir yerleşim birimi. Aralıksız 101 sezonu geride kalan ligde Reykjavik takımları, elde ettikleri 68 şampiyonlukla adeta hükümranlık kurmuş durumdalar. 90'lı yıllardaki Akranes fırtınası son yıllarda durmuş gözüküyor. İki yıl önce Kopavagur'dan çıkan Breidablik'in sürpriz tek şampiyonluğunu da saymazsak, bugün İzlanda'da futbol rüzgarının yönü tamamen Hafnarfjördur'u gösteriyor. Önümüzdeki yaz da ikinci ön elemeden katılacakları Şampiyonlar Ligi'nde seri başı olmayacaklar. Ancak kim bilir, belki bir gün şansları yaver gider ve gruplara bile kalabilirler

2012 şampiyonluğunun geldiği Stjarnan maçı sonrası - Fotbolti.net


13 Eylül 2012 Perşembe

0.07 puanla gelen beşinci torba



2014 FIFA Dünya Kupası'nın elemeleri dünyanın geri kalanı için çoktan başladı ancak tembelliğim sebebiyle olan ve bitenlere fazla değinemedim. Ancak eski kıtamızda 2014'e gidecek 13 bileti belirleme serüveni 7 Eylül itibarıyla başladı. Faroe Adaları için bu elemelerin ayrı bir önemi var çünkü takım tarihinde ilk kez bir Dünya Kupası elemesinde son torbada yer almıyor. 

Daha önce elemeleri altı torba üzerinden belirlenen Euro 96'da da beşinci torbada bulunma başarısı göstermişlerdi. (Ki tarihlerinde katıldıkları ikinci Avrupa Şampiyonası elemeleri olduğunu hatırlatalım. Aynı elemede yine beşinci torbada bulunan bir diğer ülke de tahmin edin kimdi(!)) O zaman son torbadan gelen San Marino'yu iki maçta da rahat geçen Faroe Adaları, bulunduğu torbanın hakkını vermişti. O tarihten bu yana Faroe Adaları bir daha torba atlama başarısını gösteremedi. Ta ki 2014 Dünya Kupası elemelerine kadar. 


Dünya Kupası elemelerinde grup torbaları FIFA sıralamasına göre belirleniyor. Avrupa Şampiyonası elemelerinde ise son üç turnuvada alınan neticelerin belirli bir ortalamasına başvuruluyor. 2014 öncesi son eleme olan Euro 2012 elemelerinde Faroe Adaları, UEFA'nın belirlediği özel katsayıya göre tam anlamıyla dibe vurarak 53 UEFA üyesi içinde 51. sırada kaldı. Bu durumda elbette oynanan 12 maçta sıfır çekilen Euro 2008 elemelerinin de payı büyüktü. Ancak işin içine FIFA sıralaması girince işler biraz değişmişti. 2014 kurasının çekileceği 2011'in temmuz ayında Faroe Adaları o ay açıklanan FIFA sıralamasına göre 112. sırada gösterildi. Faroe Adaları enteresan şekilde bu sırayı o zamanlar rahmetli Gary Speed'in çalıştırdığı Galler ile paylaşıyordu. Puanlar "neredeyse" aynıydı. Ancak FIFA'nın belirlediği listede üst basamakta gözüken ülke Galler'di. Çünkü FIFA, sıralamasını belirlerken elde edilen puanların virgülden sonrasını hesaba katmıyordu. Şayet puanlar eşitse, ülkelerin kendi database'ine kayıtlı olduğu ID numaralarından küçük olanı otomatikman üste yerleştiriyordu. Torbalar arası geçiş gibi bir mühim bir hadise söz konusu olmasa çok da dikkat çekmeyecek bu durum, Danimarka'da üniversite okuyan bir Faroeli, Jakub Emil Hansen'in dikkatini çekti. Faroe Adaları'nın Euro 2012 elemelerinde aldığı Estonya galibiyetinin ardından kalemi kağıdı önüne alan Hansen FIFA'nın kendi sıralamasını belirlerken başvurduğu formülü uyguladı. Elde ettiği sonuç ilginçti. 273.412987 puana sahip olan Galler, 273.4821429 puanlı Faroe Adaları'nın 0,0691559 puan gerisinde kalıyordu. Edgar'ın blogundaki hesaplamalar da Hansen'i teyit etti. Bunun üzerine harekete geçen genç Faroeli FIFA ile, Faroe Adaları Futbol Federasyonu ile ve ülke medyasıyla kontağa geçmeye çalıştı, ancak sadece Roland Waag Dam isimli gazeteciden dönüş aldı. Ülkede yaratılan kamuoyu sonrasında Teknik Direktör Brian Kerr'in devreye girmesiyle FIFA ile irtibate geçildi. FIFA da yapılan hesaplamaları doğru buldu ve bir bildiri yayımlayarak hatasını düzeltti, Faroe Adaları'nı Galler'in üzerine çıkardı. Bu süreçte Galler, bir dostluk maçı ayarlayıp FIFA sıralamasında son sırada bulunan Amerikan Samoası'nı bile mağlup etse üst torbada yer alacaktı. Daha önce FIFA'nın 2008 yılında Çek Cumhuriyeti, Portekiz ve Fransa'yı sıralarken benzer bir hataya düştüğünü de belirtirsek, bundan böyle her ülkenin kendi sıralamasını bir kez daha kontrol etmesinin önemle rica olunduğu uyarısını da bu hikayeden çıkaracağımız ders olarak kulaklara küpe ederiz. 

FIFA, kurada Faroe Adaları ile Galler'i aynı gruba düşürerek ortamın bayağı şenlenmesine sebep olabilirdi ancak Faroe'nin kaderine son torbadan Kazakistan çıktı. Başkent Torshavn ile Astana arasının 4630 kilometre olduğu hesaba katılırsa, yolculuğun maliyeti de göz önünde bulundurulduğunda Faroe Adaları Futbol Federasyonu FIFA'ya yaptığı torba başvurusu için pişmanlık duymuş mudur bilinmez. Belki de bu durum FIFA'nın, kendi işine karışmaya cüret eden bu küçük ülkeyi cezalandırarak haritadan yer beğendirme girişimiydi, kimbilir. FIFA'ya güven kalmadığını bir üstteki paragrafta belirtmiştik en nihayetinde. Sen misin FIFA'ya kafa tutan (!)


Avrupa kıtası eleme gruplarının belirlenmesinde FIFA sıralamasının kullanılması ilginç grupların çıkmasına da sebep oldu. Euro 2012 elemelerinde UEFA'nın katsayısına göre üçüncü torbada yer alan Norveç, 2014 elemelerine birinci torbadan girmeye hak kazandı ve Slovenya, İsviçre, Arnavutluk, Güney Kıbrıs ve İzlanda'dan oluşan lokum grubun halay başı oldu. Euro 2012'de beşinci torbadaki Karadağ'ın 2014'te ikinci torbanın ikinci sırasına kadar yükselmesi takdire şayan. Romanya'nın ikiden dörde düşmesi ve az önce hikayesinden bahsettiğimiz Galler'in dörtten altıya düşmesi de bir o kadar dramatik. Ancak tabi sıralamaların farklı puan türleriyle belirlendiğini ve bu tespitlerin eğlence olsun diye yapıldığını belirtelim. 



Lars Olsen


Brezilya yolunda Faroe Adaları C Grubunda Kazakistan dışında Almanya, İsveç, İrlanda ve Avusturya ile eşleşti. 7 Eylül'de ilk maçını deplasmanda Almanya ile oynayan Faroe pek bir varlık gösteremeyip 3-0 yenildi. Daha önce de herhangi bir birinci torba takımına karşı içeride veya dışarıda beraberlik dahi alamamışlardı. Ancak son dönemde birinci torba takımlarına karşı ciddi direnişler söz konusu. Bundan önceki her iki eleme grubunda da birinci torba takımlarına karşı (Fransa ve İtalya) iç sahada oynanan maçlar sadece 1-0 kaybedildi. Hatta Euro 2008 elemelerinde Torshavn'da oynanan başka bir İtalya maçında gol bile bulundu, maç 2-1 kaybedildi. 10 Eylül 2013'te panzerleri zorlu bir Faroe Adaları deplasmanı bekleyebilir. Teknik Direktör Lars Olsen, Almanya maçı için kadroya yurt dışında oynayan yedi isim davet etti ve bunların altısına ilk 11'de şans verdi. Manchester City kadrosundaki Gunnar Nielsen, maçta önemli Almanya ataklarını durdurarak klasını konuşturdu. Yolu bir ara Newcastle United'dan geçmiş Joan Edmundsson da 84 dakika ter döktü. Euro 92'de şampiyon olan Danimarka takımının kaptanlığını yapan, bir dönem Trabzonspor'da da top koşturan ve daha önce Odense ve Randers gibi önemli takımları çalıştıran tecrübeli teknik direktör Lars Olsen, bu maçın kadrosunu hazırlarken ağustos ayında oynanan İzlanda karşılaşmasının kadrosundan sadece üç oyuncuyu değiştirdi. Hatta ilk 11'de de sadece yakında torunları sevmeye başlayabilecek olan 42 yaşındaki kaleci Mikkelsen yerine Nielsen'i oynatıp geri kalan 10 oyuncuya dokunmayarak istikrara verdiği önemin altını çizdi. Bu seviyedeki bir takım için çok önemli bir tutum. Aynı zamanda Olsen, kadroya U-21 takımından Viljormur Davidsen, Rogvi Holm, Gilli Sorensen, Kaj Leo Bartalstovu ve Karl Lokin'i de davet edip milli takım atmosferini solumalarını sağladı. Söz konusu oyuncular 2011 Avrupa U21 Futbol Şampiyonası elemelerinde Faroe Adaları'na grupta tam 11 puan kazandıran takımın üyeleriydi. O takım aynı zamanda Rusya'yı 1-0 yenmeyi başarmıştı. Rusya o grupta sadece Faroe Adaları'na ve lider Romanya'ya yenilmişti.


 


Ekim ayında iç sahada İsveç ve İrlanda ile karşılaşacaklar. Bu iki maçtan alınacak toplam bir puan kaydadeğer bir kazanç olur. Daha sonra Avusturya maçı var ki, Avusturya'nın Faroe Adaları tarihindeki yeri ve önemi büyüktür. Her ne kadar son dönemde çıkış içerisinde olsa da hatta kulüpler düzeyinde inanılmaz sonuçlar alsalar da Kazakistan maçlarını da boş geçmemeyi hedefleyen Faroe Adaları'nın bu gruptaki mantıklı hedefi 4-6 aralığında bir puan ve sıra olarak da beşincilik olmalı. 50 bin kişinin yaşadığı bir ülkenin 82 milyonluk Almanya'ya deplasmanda kafa tutmasını beklemiyorduk. Öngörülenden daha yukarıda bir başarı elde etmeleriyse gerçekten mucizevi olur. En fazla 50 bin nüfusa sahip ülkelerden dünyanın en güçlü milli takımı Faroe Adaları desek yanlış olmaz. Okyanusun ortasında bulunmaları sebebiyle coğrafi komşularının olmamasının getirdiği dezavantajı da ekleyelim.


3-0 kaybedilen Almanya maçının ardından Faroe Adaları taraftarları


26 Ağustos 2012 Pazar

VIVA World Cup 2012 Belgeseli



Fransız spor kanalı Canal +'ün 2012 Viva World Cup için hazırladığı ve geçen hafta yayınlanan belgesel, Fransızca olarak aşağıdaki linkten izlenebilir.

http://www.canalplus.fr/c-sport/c-football/c-ligue-1/pid3510-c-videos-ligue-1.html?vid=715657



6 Nisan 2012 Cuma

İber: 7 - Doğu Bloku: 3



Bu akşam oynanan maçlar itibarıyla Uefa Europa Lig'de yarı final takımları belli oldu. Athletic Bilbao, Atletico Madrid, Valencia ve Sporting Lizbon'dan oluşan dörtlü, kupanın üst üste üçüncü sezon da İber Yarımadası'nda kalacağının habercisi. Ancak bu tesadüf değil. Kupa, Uefa Kupası günlerini de göz önünde bulundurduğumuzda, son 10 sezonda İber Yarımadası ile oligarkların oyuncağı olmuş Rusya ve Ukrayna topraklarının dışına çıkmadı.

Aynı ülkeden üç takımın yarı finale kalması tarihte ilk değil. Son 10 yıllık süreyi ele aldığımızda bile "dörtlü finalde" üç kez aynı bayrağın temsil edildiği üçüncü sezon yaşanacak. 2010-11'de Porto, Benfica ve Braga ile Portekiz; 2006-07'de Sevilla, Espanyol ve Osasuna ile İspanya aynı başarıyı göstermişti. Dörtlüdeki tüm takımların farklı ülkelerden geldiği sezonların adedi ise son 10 yılda sadece üç (2004-05, 2005-06 ve 2006-07).

10 yıllık süre zarfında yarı finaller için toplam 40 bilet vardı. Söz konusu süreçte bu 40 biletin 11'ini alan İspanya en başarılı ülke oldu. Onu 7 yarı finalle Portekiz ve 5 yarı finalle Almanya izledi. 11 yarı finalden 3 kupa çıkartan İspanya ve 7 yarı finalde 2 kupa çıkartan Portekiz'e rağmen oynadığı 5 yarı finalden sıfır kupa ve bir final (Werder '09) ile dönen Almanya gerçeği, Gary Lineker'in kulaklarını çınlatacak cinsten bir istatistik. Sadece 2 yarı final görüp 2 kupayı alan Rusya ve 1 yarı finali 1 kupayla süsleyen Ukrayna ise Uefa Kupası / Europa Lig'in kupa beyleri oldular. Dörtlü final onları işi.

"Söz küçüğün"
Buraya kadar İber Yarımadası ve Doğu Bloku ülkelerinin Uefa Kupası aşkına güzellemelerle eşlik ettik. Ancak çeyrek final penceresinden baktığımızda şöyle ilginç bir durum göze çarpıyor. İspanya'yı bir kenara koyup diğer dört büyük futbol ligine (İngiltere, Almanya, İtalya ve Fransa) baktığımızda, kupada üst turlarda yer alan takımlardaki katılma oranlarının gerçekten ilginç olduğunu görebiliriz. Son 10 yılda çeyrek final için 80 bilet vardı. İspanya haricindeki Avrupa'nın en büyük beş ligi, bu 80 biletin ancak 29'una sahip olabildiler: %36.(Almanya 11, İngiltere 8, Fransa 5, İtalya 5).  Yarı final penceresinden baktığımızda ise durum daha dramatik. 40 biletten 13 temsil: %32.5 (Almanya 5, İngiltere 4, İtalya 3, Fransa 1). Fransa bu kupayı tarihinde hiç kazanamadı. Bugünlerde bu kupada ağırlığını koyamayan diğer üç ülkenin bir önceki 10 yıllık karnesine baktığımızda ise, 10 kupanın 5'inde İtalya, 2'sinde Almanya, 1'inde de İngiltere zaferiyle tam bir hegemonya kurdukları hemen göze çarpıyor.

Kupa Galipleri Nereye?
Uefa Kupası / Europa Lig, bugün 10 yıl evvelki değeriyle ve önemiyle aynı klasmanda mı tartışılır. Uefa'nın 1999-2000 sezonundan itibaren Kupa Galipleri Kupası'nı Uefa Kupası'nın içine yedirme teşebbüsünün Uefa Kupası'na artı değer mi kattığı yoksa bütün Avrupa futbolunun içerisinde kupanın önemine darbe mi vurduğu sorusu da sorulabilir cinsten. Açıkçası ülkelerin ulusal liglerinin üçüncü ve hatta dördüncülerinin Şampiyonlar Ligi bileti alabildiği bir ortamda, o ülkenin ulusal kupasının şampiyonunun Uefa Kupası'nda temsil edilmesi haksızlık yaratıyor. Bu durum, takımların kupa maçlarını bir bakıma külfet gibi görmelerinin önünü açabildiği gibi; elde edilenin, diğerine göre maddi değeri çok düşük olan Uefa Kupası bileti olması pek de adil bir uygulama değil. Oysa ulusal kupayı kazanan takıma bir Şampiyonlar Ligi kontenjanı açılması hem kupanın hak ettiği değerine kavuşmasını sağlayacak, hem de beş büyük ligin Şampiyonlar Ligi'ne gönderdiği takımların çeşitlenmesine yardımcı olacaktır. Bu çeşitlenmenin dolaylı sonucu da elbette 20 zengin kulübün gelirlerin büyük oranına sahip olmasının önlenmesi demek. Kaldı ki, mevcut sistemde beş büyük ülkenin neredeyse üçüncü ve dördüncülerini bile Şampiyonlar Ligi'ne göndermeleri sonucu, Uefa Kupası'na gönderdikleri takımlar kendilerinin vasat takımları olarak kalıyor ve yukarıda da karmakarışık bir şekilde rakamlarını verdiğim gibi zirveye oynamalarının önüne geçiyor. Bu da normalde futbol ekonomisi pastasının en büyük dilimini götürenlerin kupa dışında kalmasına ve kupanın da popülaritesini bir miktar kaybetmesine neden oluyor.

Sir Bobby, No.9 ve Kupa Galipleri Kupası (1997)

Uefa Europa Lig'in kaderi belki de bir İngiliz, bir Alman, bir İtalyan veya bir Fransız takımının yakın zamanda kupayı kazanmasına bağlı. Avrupa'nın iki coğrafi sınırı olan Rusya ve İber Yarımadası arasında gidip gelen kupa, olur da uçakla giderken arada bir yere düşerse, belki o zaman futboldan aldığımız keyif de doksanlı yıllarda aldığımız kadar güzel olabilecektir.


Not: Bu sezon Europa Lig'in play-off turunda bile seri başı olmadan çeyrek finale kadar yükselmeyi başaran Hannover 96'yı kutlayalım. Son 10 yılda bunu daha önce yalnızca 2004-05'te Avusturya Wien ve 2005-2006'da Levski Sofya başarmıştı.